Benim yalnızlığıma sevda nedenim belli... Hani babam hep gitmişti, işi öyle gerektiriyordu, benim çocuk aklım bunu bir türlü almıyordu; babasızlıktan dilim bile tutulmuştu da doktor, "Endişelenmeyin, babası gelince geçer" demişti.
Bir gün gelmişti... Ben isteyince değildi ama onun gelmesi bile yeterdi.
Doktor haklı çıktı; geçmişti...
Kekemelikten kurtuldum ama 'babasızlığın mirası yalnızlık'tan?..
Hayır!..
Baktım ki önüne geçemiyorum gitmelerinin, babamı değil de, babasızlığı mı sevdim ki?..
Önüne geçemediğim, açıkçası geçmek de istemediğim yalnızlığımı yani...
Hani o 'en sevdiğim'i...
Bir kız çocuğu için baba figürünün önemi tartışılmaz. Derler ya, kızlar hayatlarına giren erkeklerde hep babalarını arar. Erkekler de analarını tabii... Şu meşhur Oedipus kompleksi. Eğer doğruysa, ondan sevdalandım bu kadar erkeklere değil de yalnızlığıma... Ve onlarınkine de tabii...
Hiç sorgulamadım ama belki biraz da bu yüzden yürütemedim ilişkilerimi...
Kaçtım hep birlikte uyanmalardan...
Sinemada, bir el tarafından okşanmadan, rahat rahat filmimi izlemeyi seçtim.
Yolda, boynumu sıkan bir koldansa, elimi kolumu sallayarak yürümeyi... Konserlerde şarkıları bana bakarak söyleyen bir çift göz olsun istemedim hiç.
Yalnızlığıma hep yettim.
Çünkü ben 'olmayan'la büyüdüm.
Ve hayatıma giren erkeklerin de 'olmayan'larını sevdim.
"Ben senin yokluğunu sevdim" diye başlayan defterler düzdüm onlara...
Kimi anladı, kimi anlamak istemedi. Anlayanlar kendilerine sunulan bu armağanın tadını çıkardı.
Saatte bir aramayan, "neredesin" kontrolleri yapmayan, beş dakikada bir telefon beklemeyen, açıkçası sadece ve sadece ona sunduğuyla yetinen, 'daha'sını istemeyen bir kadına hangi erkek hayır diyebilirdi ki?..
Dedi!..
Sadece biri!..
Uğruna, sırf bir gece geçirmek için Ankara'ya uçtuğum hani...
En çok da ona kızdım ya zaten. Hepsini pek güzel gömdüm de bir onu silemedim öfkemden. Sunduğum sonsuzluğun kıymetini bilemedi, beni anlamadı diye suçladım kendisini. Sonradan anladım iyiniyetini ve affettim onu da ötekiler gibi...
Erkeklere armağanımın ağırlığı büyüktü... Bunu bana o öğretti. 'Olan'ı herkes severdi. Ama 'olmayan', öyle her yüreğin harcı değildi.
"Buna hakkım yok" demişti, "Bu kadar kayıtsız şartsız benim olmanı hak etmedim ki... Bunun altında ezersin beni!.."
'Yokluğunu sevdiklerim'den biri 6 yılımı çalmıştı sahi. Dilekolay, evlilik gibi... 6 yıl sadece 'benim olduğu zamanlar'da, o geldikçe, o verdikçe süren bir ilişki...
Oysa bir ilişkide almak da gerekmez miydi?..
Ki, bu benim hiç bilmediğim bir şeydi(r).
Gerçekten de insan bir kere alıştı mı yalnızlığa... Sittin sene istemiyor birisini. Geçen akşam, bir bar sohbetinin de konusuydu.
Kızlardan biri saat erken olmasına rağmen "Eve gidiyorum" deyince, "Ayol kocan mı var bekleyen, otursana" dediğimde döküldü.
Anladım ki o da benim gibi:
- Yoo.. İki yıl oldu boşanalı. Yalnız yaşıyorum, beni ben bekliyor evde!..
Sayıları gün geçtikçe artan bekar hayat sürenlerin ortak kaderi bu... Evde bekleyen 'ben'lere koşmak...
Benim uyurken ayağıma bir ayak değmesini istememe sebebim belli, alışkanlık ötesi, baba sevgisi. Peki milyonları 'ben'lere koşturan ne ki?..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder