31 Aralık 2008 Çarşamba

Hoş/ça kal

Gece yarısına yaklaşıyor zaman.
Bu vakitlerde gitmiştin en tavırsız halinle..
Umursamaz zamanların vardı.
Sırtında ne eksik bir düş,ne fazla bir gülüş vardı.

Geldiği gibi gitmiyordu aşk..

Masada yarım kalmış bir hayat,ucu yırtılmış birkaç anı var..


Zamanı geliyor yaklaşıyoruz geceye..
Gece yarıları yaklaşıyor bize.
Dizilir peşi sıra eksik kalmış söz kırımı heceler..


Kelimeler eksik

Kelimeler yetersiz

Kelimelerim seni yitirmiş..


Vakit geçiyor gece yaklaşıyordu bize.
Aklından geçen ne varsa ayrılığı besteliyordu.
Sözlerinde fikrin,satırlarında suretin..


Senden geçiyordu.

Senden geliyordu ayrılık.

Sendeliyordun..


Dudağından akan mavi cümlelerin yok oluyordu.
Bilmediğin yolculuğun seyrine akıp gidiyordun.
Sözlerine karanlık bürümüş cümleler kurup,aynı karanlıkta yol alıyordun..


Tenine sis değmemiş bir gökyüzü arıyorsun..

Yönün yanlış!

Yolun yanlış!

Sen yalnızsın/ben ise yalın..



Benim artık tek kalabalığım gece yarılarında bana yaklaşan yıldızlarım..


Düşte bile ayrı kalsan..
Hiçbir ayrılıkta hoş/ça kalamıyor insan..

30 Aralık 2008 Salı

Seni Özledim..

Umurunda değilim biliyorum. Hayatında bir ayrıntı bile olamadım. Geçmişin olamamışken, geleceğin olmak istedim.

"Seni özledim
Gittiğim her yerde özlemin var
inanmıyor kalbim sözlerime sensiz
Seni özledim, sensiz her şey değersiz.

Unuttuğum büyük yalan
Gururumdan arta kalan
Sensiz düşman geçen zaman
Seni özledim..."


Bırakıp gitmeyi kolay sanırdım hep, hayatımda seninle birlikte tattığım en-lerimi, mutluluklarımı ve acılarımı unutup yol almaya çalıştım. Ama her seferinde başaramayacağımı göz yaşları içinde uyandığım sabahlarda anladım. Beklerdim geleceğini, gelmeyeceğini bile bile. Öylece durup beklemek; zaman akıp giderken beraberinde umutlarım, umutsuzluklarım, öfkem, sancılarım, aşkım ve kavgalarımla sessizce durup beklemek kolay mıydı?

Gitmeye gücüm yoktu evet ama ya kalmak... Korkuyordum belki de; kaldırabileceğimden fazla acılar çekmekten, geçen yılların kalbimde derin yara izleri bırakmasından....

Kalmakta çare değil farkındaydım, susuyordun çünkü. Suskunluğun boğuyordu beni. Senin için varolmaya çalışırken, zaman geçtikçe biraz daha yok oluyordum. Benim için bir tek sen varken, senin için hep başkaları oluyordu.

"Gittiğin günden beri her gün ikiz sanki. Rakamlar düşüyor takvimlerden, üzerime üzerime. Bıraktığın yerde gel de bul beni. Bana bir gel desen, o yolları hiç geçilmemiş sayarım... Hafızamı kurban eder, aslalardan cayarım. Bir gel desen; sana orucumu bozar, sensizliğe doyarım.

Bana bir gel desen.
Seni özledim.."


Ben hep cevapların peşinden gittim biliyor musun? Sen hayatımdaki tüm soruların yanıtıydın.Ya da bana öyle geliyordu. Cevabı her ıskaladığımda yanlış sorunun peşine takıldığımı düşünür, kızardım. Nedenler o kadar azken ve hiç bir sebep bulamazken seni bu kadar sevmeye; şuçlamaya da hakkım yoktu biliyorum, bu yüzden en çok kendime kızardım.

Oysa tüm sorularımın cevabı belliydi... Kızmak, öfkelenmek, isyan etmek anlamsızdı.

Bana sevdiğini söylerken arkana bir saniye bile bakmadan gidişin hala aklımda. O kararlığın, o döndürülemezliğin. Hani söylerdin ya “Bir insan gitmeyi kafasına koydu mu onu kimse durduramaz”. Bende seni durduramadım. Hayatımda ne varsa alıp gittin. Kaldırabileceğimden çok daha fazla acıyı bana bırakıp gittin.


"Unuttuğum büyük yalan
Gururumdan arta kalan
Sensiz düşman geçen zaman
Seni özledim."


- isyan etme gökyüzü, benim kadar ağlayamazsın.

29 Aralık 2008 Pazartesi

Bizi Bekleyen "Ben"ler..

Benim yalnızlığıma sevda nedenim belli... Hani babam hep gitmişti, işi öyle gerektiriyordu, benim çocuk aklım bunu bir türlü almıyordu; babasızlıktan dilim bile tutulmuştu da doktor, "Endişelenmeyin, babası gelince geçer" demişti.

Bir gün gelmişti... Ben isteyince değildi ama onun gelmesi bile yeterdi.

Doktor haklı çıktı; geçmişti...

Kekemelikten kurtuldum ama 'babasızlığın mirası yalnızlık'tan?..

Hayır!..

Baktım ki önüne geçemiyorum gitmelerinin, babamı değil de, babasızlığı mı sevdim ki?..

Önüne geçemediğim, açıkçası geçmek de istemediğim yalnızlığımı yani...

Hani o 'en sevdiğim'i...

Bir kız çocuğu için baba figürünün önemi tartışılmaz. Derler ya, kızlar hayatlarına giren erkeklerde hep babalarını arar. Erkekler de analarını tabii... Şu meşhur Oedipus kompleksi. Eğer doğruysa, ondan sevdalandım bu kadar erkeklere değil de yalnızlığıma... Ve onlarınkine de tabii...

Hiç sorgulamadım ama belki biraz da bu yüzden yürütemedim ilişkilerimi...

Kaçtım hep birlikte uyanmalardan...

Sinemada, bir el tarafından okşanmadan, rahat rahat filmimi izlemeyi seçtim.

Yolda, boynumu sıkan bir koldansa, elimi kolumu sallayarak yürümeyi... Konserlerde şarkıları bana bakarak söyleyen bir çift göz olsun istemedim hiç.

Yalnızlığıma hep yettim.

Çünkü ben 'olmayan'la büyüdüm.

Ve hayatıma giren erkeklerin de 'olmayan'larını sevdim.

"Ben senin yokluğunu sevdim" diye başlayan defterler düzdüm onlara...

Kimi anladı, kimi anlamak istemedi. Anlayanlar kendilerine sunulan bu armağanın tadını çıkardı.

Saatte bir aramayan, "neredesin" kontrolleri yapmayan, beş dakikada bir telefon beklemeyen, açıkçası sadece ve sadece ona sunduğuyla yetinen, 'daha'sını istemeyen bir kadına hangi erkek hayır diyebilirdi ki?..

Dedi!..

Sadece biri!..

Uğruna, sırf bir gece geçirmek için Ankara'ya uçtuğum hani...

En çok da ona kızdım ya zaten. Hepsini pek güzel gömdüm de bir onu silemedim öfkemden. Sunduğum sonsuzluğun kıymetini bilemedi, beni anlamadı diye suçladım kendisini. Sonradan anladım iyiniyetini ve affettim onu da ötekiler gibi...

Erkeklere armağanımın ağırlığı büyüktü... Bunu bana o öğretti. 'Olan'ı herkes severdi. Ama 'olmayan', öyle her yüreğin harcı değildi.

"Buna hakkım yok" demişti, "Bu kadar kayıtsız şartsız benim olmanı hak etmedim ki... Bunun altında ezersin beni!.."

'Yokluğunu sevdiklerim'den biri 6 yılımı çalmıştı sahi. Dilekolay, evlilik gibi... 6 yıl sadece 'benim olduğu zamanlar'da, o geldikçe, o verdikçe süren bir ilişki...

Oysa bir ilişkide almak da gerekmez miydi?..

Ki, bu benim hiç bilmediğim bir şeydi(r).

Gerçekten de insan bir kere alıştı mı yalnızlığa... Sittin sene istemiyor birisini. Geçen akşam, bir bar sohbetinin de konusuydu.

Kızlardan biri saat erken olmasına rağmen "Eve gidiyorum" deyince, "Ayol kocan mı var bekleyen, otursana" dediğimde döküldü.

Anladım ki o da benim gibi:

- Yoo.. İki yıl oldu boşanalı. Yalnız yaşıyorum, beni ben bekliyor evde!..

Sayıları gün geçtikçe artan bekar hayat sürenlerin ortak kaderi bu... Evde bekleyen 'ben'lere koşmak...

Benim uyurken ayağıma bir ayak değmesini istememe sebebim belli, alışkanlık ötesi, baba sevgisi. Peki milyonları 'ben'lere koşturan ne ki?..

Geçmiş Zamanlar ?!

Gözlerimde yaşları kurumuş kırık dökük bir aşkın hayali var.
Söylenen hiç bir şey gerçekleşmemiş,
Yapılan her şey yarım kalmış.
Tufan sonrası dinginlikte hatırlanmış bir sürü eksik hatıra...

Gözle görülmeyen suskunluklar girmiş araya,
Kör gözle bakılan ayna misali yavaş yavaş tükenmiş
Ama görmemişiz...
Sihir sandığımız aşk zehirlemiş kanımızı.
Kan, yüreği tarumar etmiş,
Kısacası ölmüşüz fark etmeden!

Her yerde kan kırmızı anılar...
Dokundukça yaralar...
Yâr'dan kalan sızılar!

Uyanmışız, gördüklerimiz acıtmış içimizi.
Öylece bırakmışız her şeyi...
Bırakmışız birbirimizi...
Gitmişiz erişilmez diyârlara.
Hiç bir şey demeden,
Tek kelime etmeden terk etmişiz
Ellerimizi...
Gözlerimizi...
Biz'i!


Birgün yorulup kaçmaktan, durup bakmışız;
Bugün olmuş...
Zaman durmuş...
Mevsimler karışmış...
Yürek kaskatı...

Aklımız başımıza gelmiş sonra,
Oysa biz;


Ne söz vermiş tutmuşuz,
Yemin etmiş, unutmuşuz.
Birbirimizden giderken bile
Konuşmamışız susmuşuz...!!!

Seni Anlatmamı İsteselerdi..

Benden, seni anlatmamı isteselerdi, bir yürek anlatırdım içinde koskacaman bir dünya, dünyada kocaman bir fener ve sevgi yolu aydınlatan.

Deselerdi yaz onu; yazardım en güzel şiirleri dilsiz istekleri dipsiz kuyu sarınçlarında yuvarlanan aşkları. Yazardım parmaklarım morarıncaya kadar yazardım, yüreğim yorulup duruluncaya kadar.

Deselerdi çiz onu; çizerdim dünyayı, dünya her tarafı yedi veren gülleri yedi renk açan en mevsimsiz çiçeklerin açtığı nakışlı oyalı özenli bir dünya ve korkardım kendi çizdiğim dünyaya dokunmaya, korkardım çiçeklerin yaprakların solmasından.

Deselerdi kim O ?


O derdim O işte yüreğinde deryaları taşıyıpta tek bir dünyalıya konuşamayan, o sınırsız sevgi deryasında yelken açıp giderken sevgisini utangaç kişiliğine gömen biri idi..

Ve O derdim ;
Beni sabahlara kadar kendisini düşünmek zorunda bırakan insafsız biri O konuşsa yüreğindeki allı tebessümlerde kaybolurdum, konuşsa yanmadan yıkılmadan söndürürdü beni derdim. Sigaram kadar tiryakisi olduğum içkim kadar başımı döndüren, görmediğim kadar özlediğim, özlediğim kadar dokunamadığım, dokunamadığım kadar ürkek...

Ve O derdim,,,
Yaşayıpta yitirdiğim değil yaşamayıpta bilmek istediğim, konuşmasını beklediğim kızıl dudaklarına hasretlendiğim hasreti ile eridiğim, yanımda iken bile özlediğim gittiği yolu kıskandığım aydınlık günlerimi aradığım.

O derdim...

Soğuk..

Soğuk! Çok soğuk !.. üşüyorum sevdiğim
Hani üşüdüğümde rüzgar beni yıkmadan
sana sığınırdım
sicacik ve huzur korkardi!
Korkma seni hiç bırakmicam sen benim bende seninim derdin ya.
işte o an dünya benim olmuş kimin umrunda
gözlerin vardi baktiğimda piril piril parlayan
bana sevgiyi , huzuru , seni ve beni anlatan
gözlerin...

Çok soğuk üşüyorum sevdiğim ...
Rüzgarlar üstüme üstüme geliyor
Bedenim siğinicak bir liman ariyor ama
yoksun!...

Keşke bunlar korkulu bir kabustan ibaret olsa
Gözümü açsam ve gene o eski seni görsem
KESKE...
Keşkelerim değilde , iyikilerim olsaydin
Artik uyanmak istiyoruM!...

Jilet..

dudakların bir kadeh şarap
gözlerinse birer jilet ti
baktıkça kanar
ağlardım sessizce...

dudakların sonbahar gibi kızıl
sözlerinse amansız bir jilet ti
ben dur dedikçe öper
kesikler açardın yüreğimde...

dudakların benim için hayal
sözlerinse birer gerçekti...

durma devam et gitmelerine
durma söyle
durma en ağır cümlelerinle kanat benliğimi
durma söyle
sevmiyorum de
yalandı de
durma söyle
son sözün sol yanıma
son sözün geçmişe
son sözüm ise gözlerine olsun....

YİNEDE KIYAMAM SANA SEVGİLİM..

Bir yıl daha bitiyor ve ben yine içiyorum..
Bütün bir yıl hiçbir şey değişmemiş
Bu gece ve her gece gibi ben yine içiyorum
Yalan sevgilim yalan ..
Aslında her şey çok değişti
En önemlisi sen gittin ve ben bittim..
Her akşam sana içerdim..gözyaşlarım sana dökülürdü
Mutluluk gözyaşlarıydı onlar
Seni ne kadar sevdiğimi düşünüp
Allaha seni bana verdiği için teşekkür ederken gözlerimden anlamsız yaşlar dökülürdü
Bundan hiçbizaman şikâyet etmedim bilakis çok mutluydum
Hayatımda sen vardın
Gecelerime ay gibi parlıyordun..
Zamanlarım seninle anlam buluyor yüzüm bir tek seninle gülüyordu..
Ayrılacağımız an küçük bir çocuk gibi kollarına yapışıyordum
Beni bırakma dercesine..
Allaha her gün seni bana bağışlamasını benden ayırmamasını isterdm
Olmadı sevdiceğim biz birbirimizin olamadık..
Artık bakmıyor bana cennet yeşili gözlerin..
Hayallerimiz bu kadar çabuk yıkılmamalıydı
Hani verdiğin sözlerin ettiğin yeminlerin
Bana sana hiç yalan söylemedim aşkım derdin
Yalancıymışsın en büyük yalancı
Bıraktın işte beni ..
Beni bir başıma bıraktın tek başıma
Yapamayacağımı biliyordun bu hayatta sen olmadan nefes alamayacağımı biliyordun
Gözlerimden artık mutluluk gözyaşları değil..
Kalbimden dökülen kanlar akıyor sevdiğim
Bütün bunların sorumlusu sensin..
Sahip çıkamadın sevgimize yetmedi sana benim saf sevgim..
Mutluluğu başkalarında aradın..oysa ben sana canımı vermeye hazırken..
Söylesene hiç mi sevmedin..
Seni seviyorum derken.. sarılırken.. saçlarımı okşarken..
Hiç mi için acımadı hiç biraz da olsa sevmedin beni..
Ama sana son sözüm şu ki :
BENDEN SONRA MUTLU OL.
AŞIK OL
CANINI BİLE VEREBİLCEĞİN KADAR ÇOK SEV ONU
AMA O BUNLARI ANLAMASIN SENİN GİBİ
İŞTE OZAMAN ANLA BENİ
BENİ ANLADIĞIN ZAMAN MEZARIMA SADECE 1 TANE BEYAZ GÜL KOY
ÇOK SEVERİM BİLİRSİN
AĞLAMA SAKIN HERŞEYE RAĞMEN YİNEDE KIYAMAM SANA SEVGİLİM...

27 Aralık 2008 Cumartesi

Sen Bu Sevgiyi Kaldırabilir misin?

Gel desem sana...
hiçbir şey sorma, hiçbir şey konuşma, sadece gel..
gelirmisin?????
hadi desem yada..
hiç birşey sormadan yine benimle yürürmüsün sonu belirsiz...??
bakmasan, görmesen ,duymasan beni günlerce.. aylarca belki..
yine beni severmisin??
gözden ırak olan gönülden de uzak olurmuş derler ya...
yanımda olup uzak olmaktansa, uzakta olup içimde olmayı becerebilirmisin..?
aylar sonra, yıllar belki..
''seni sevdim .. senden gelen iyi - kötü herşeyi sevdim ve hep seveceğim "
diyebilirmisin??
yanımda otururken bile zaman zaman beni deli gibi özleyebilir misin??
her ayrılışımızda sabaha, bir daha görmeme korkusuyla delirirmisin
her gelen telefonda 'ben' diye irkilir misin sebepsiz??
beni her dakikana taşıyıp yaşamayı becerebilir misin??
beni, ben gibi sevebilirmisin..?
delirsem bi gün.. "Canıımmm" diye sarılabilirmisin..?
kapris yapmak istesem.. yapsam hattaa şımarıp, kalabalıklarda elimi hiç utanmadan tutabilir misin..?
hayat birgün bana oynarsa, maskeleri yırtıp her yerimde yine beni görebilirmisin..??
ne şart ne konum olursa olsun, gözbebeklerimin hep aynı bakacağını bilebilirmisin..?
yada ben hayatla oynamaya kalkarsam... nefesimden sıkılıp ölsem birgün,
yaşadığın her gün için benimle, 'bir saniye için bile pişman degilim '
diyebilirmisin...?
sevgilim ol diyosun ya hani bana...
sen, bu sevgiyi kaldırabilir misin...?

Çıkardım Kendimden Kendimi

Çıkardım kendimi kendimden
Öyle yorgun
Öyle bitkin
Üstüm başım dert içinde...
Unutmaktan geliyorum

Korkacak ne var?
Diyorum kendime
Yürürken
Düşlerimin birinde…

Korkmuyorum yalnızlıktan!
Tek başına kalabalık bir şey muhtemelen
Başkalarından ziyade
Kendime yalvarıp yakarıyorum…
Geç buyur sen dostum…
Ruhumun yamalarına aldırma
Yangınlar, yaralar içindeyim
Acı biriktirmekten geliyorum

Üstüm başım kül içinde…
Toz duman olmuşum
Es benden içeri
Kıymık kıymık kirpiklerimde
Uyuklamayacak bir sevgiye dalmışım

Çıkar kendini geçiver,
Savrul kendinden içeri
Asıver hayallerini sol köşeye
Ahşaptır yüreğim kusura bakma
Yaratılmışım bir kere
Orman kokan nefesim var
Dostluklara açım
Havasız kaldım
Yılların rutubeti kurumadı daha
Dal dal kollarımla
Tek başıma tüten bir ocağım
Kalabalık yalnızlıkar içinde
Tenhaya büzülmüş, ayaz da kalmışım
Avuçlarımda buzu çözülmedi daha
Ayrılıklardan geliyorum…

Sık sık ölüyorum
Mezarıma kendim gidip
Peşimden gelmeyen yakınlarıma ağıt yakıyorum
Sürekli dua eden bir halde yaşıyorum
Yaratılmışım bir kere
Düşerken gülen
Kalkarken ağlayan
Tuhaf bir fıtrat işte
Ağlarken güneş açar yüzümde
Gülerken yağmur dizilir gözlerimde

Var içimde
Yaratılmışım böyle
Susmuyor gözlerim
Susuyorum kendime
Sırıl sıklam olmuşum
Ağlamaktan geliyorum…

Azrail haber saldı;
Gelecekmiş..
Buyursun gelsin diyorum içimden..
Rüyalarımın birinde.

Önce kendimle...
Kendimle tanışmalıyım başkalarından ziyade...
Bir adım
Derken...
Bir adım daha sızmalıyım içime
Acele etmeliyim
Kovmamalıyım
Karışmalıyım kendime

Ne erken
Ne de geç
Arkamda pişmanlık
Önümde umut kalmadan
Kavuşmalıyım, kavuşmalıyım diyorum kendime
düşlerimin birinde
Ellerimden tutuyorum
....barışmaktan geliyorum..

Ruhumun yaralarına bakma dostum
Üstüm başım
Kan
Kin
Kir içinde
Kanıyor, kanıyorum
Günahlar.. günahlar
Sızlıyorum
Yüreğim...
Dağlanıyorum
Yanıyorum düşlerimin birinde
İnsan biriktirmekten geliyorum

Gözlerimde,
Kirpiklerime yalvarıp yakarıyorum
Tel tel olmuş dertlerim
Nemi değiyor kaşlarıma
Tenden tene savrulan
Bir rüzgarın arkasına yaslanıyorum
Bakışlarımda
Diyardan diyara
İz sürüyorum
Sevdanın şafağı söktüğünde
Gül kokusu siniyor düşlerimin içine
Gündüzlere sığdıramıyorum

Yaratılmışım işte
Fıtratım böyle…
Bakıyorum…
Kıyamıyorum

Sevmelerle doyamıyorum
Gerek yokmuş yanmalara
Gerek yokmuş yanmalara
Diyorum kendime
Düşlerimin birinde.…
Can düşüyor can üstüne
Duygularım kor kor alevler içinde
Ateşkeslerden geliyorum

Yağan Benim Gözyaşım Görmüyor musun?

Yağmurun bile tat vermediğini günler yaşıyorum...
Penceremin kenarında bu şehire usul usul yağan yağmuru izliyorum..
Bir elimde sigaram bir elimde kalp kırıklıklarım...
Belkide bu yüzden toprak kokusunu duyamıyorum
Derin derin çeksem de içime
O sevdiğim koku nerede...

Bu yüzden yağmuru anlayamıyorum bi çare köşemde
Sert bir rüzgâr esiyor uzaklardan
Pencerem açık rüzgâra inat, ama üşümüyorum...
Çok kara ayazlarda kaldım çok fırtınalara yakalandım
Belkide bundan tepkisizim olabildiğice sakin umursamaz...
Üstelik sensizim ya alışkınım bu sert soğuğa...
Sitem dolu bi yağmur yağıyor görüyor musun?

Caddeme sokağa kaldırımlara bu şehire
Aklımda bin bir endişe bin bir soru var ölesiye cevaplamaktan korktuğum
Kimseler bilemesin diye kıyıda köşede unuttuğum
Kaçtığım saklandığım...



Bu yüzden kendimden uzaklaştım
Yasaklara bu sitemim gamım
Ağlamak mı çaresiz kaldım
Susmak mı susuz yaşadım
Nefretimi bile kenara attım yoruldum çok yorgunum...
Yağmur yağdı bi kenara bıraktığım çayım soğudu...

Ben ağladım...
Ben anladım...


Seni bu gün hiç yaşamamış saydım bir kez daha yok saydım
Ben bunca zaman hep kendimi kandırdım
Varlığın mı bir göz aldatmacasıymış
Bir var bir yoksan bu kadar olmamışsan
Yüreğimi kimler kanattı söyle
Beni senden beni benden kimler aldı öyleyse..

Olsun ama olsun
Her şeye rağmen...
Aç pencereni dışarıya bak...
Gökyüzü bana ben sana ağlıyorum...
Ama kimseye söyleme...
Saklamaya çalıştığım yağmur değil sevdiğim...
Bu şehire yağan benim gözyaşım...
Görmüyor musun?....

Yalansız Sevdim Seni..

Dert etme kendine
inim inim inleme
Sus Bir kere dinle.

Çıkarsız sevdim seni
Üşürken ısınmaya hasret gecelerde
Yalansız sevdim seni
Ölüme esen sabah yellerinde.

Yanarcasına sevdim seni
Çırasız ateşinle yanarken de
Ölürcesine sevdim seni
Aşkımız tarih yazarken dillerde.

Parçalanırcasına sevdim seni
Gözlerine bakamazken ağlarken de
Ve boğulurken de gözyaşımda sevdim seni
Sen sırtını çevirip yerlere atarken de.

Muhtaç etme sözlerine
Damla damla ağlama
Gel son kez dinle.

Dört bir yanda sabah ezanlarında sevdim seni
Ellerini tutamazken göğsünde uyuyamazken de
Serseri olmayan namuslu duyguyla sevdim seni
Sen umutları bulutlara güneşe çizerken de...

Bozkır kaldığım dağ yamaçlarında sevdim seni
Yaşamakla ölmek arasındaki kılda ezilirken de
Ödlek olmayan yürekli bir sevgiyle sevdim seni
Sevdim seni sevdim seni ne çare

Dert etme üzülme

Gel beni son kez dinle

Yalansız sevdim seni

Sevdim seni ne çare....


Zindan odalarda bin bir dualarda sevdim seni
Sen şartlı sevdalara maddelere dökerken de
Gözü kara yalan dolan olmayan sevgimle sevdim seni
Umutlarımı hicranlara yarınlarımı karalara salarken de.
Biliyorsun yok demiştin umut
Olmaz dilekleri tüket
Yüreğine unutmaktan söz et
Nafile dilde son düet
Umutlara kes bir bilet

Dedin diye istedin diye
Razı oldum sustum şimdi
Param parça dilim dişlerimde
Gücümün yettiği kadar
Sesimin çıktığı kadar
Avaz avaz bağırıyorum
Son nefesimde ölürken de sevdim seni
Ölürcesine sevdim seni...



Dert etme üzülme

Gel beni son kez dinle

Yalansız sevdim seni

Sevdim seni ne çare.....


26 Aralık 2008 Cuma

Yüregimin Dümeninde Ölmeliyim...

"Kaç fırtına gördü bu yürek,kaç kez dingin sularda seyretti mavilikleri
Yaşamın denizinde,seyir eden bir gemi gibi,yelken açtı yeni ufuklara,kaç kez."

Yolcular taşıdı içinde,dostlar ağırladı,aşklara mekan oldu,yıldızlar seyredildi güvertesinden
En güzel şarkılar söylendi içinde,kuytu köşelerinde en güzel sözlere eşlik edildi
Bakıma alındı kaç kez,kaç kez batacağım korkusu sardı,fırtınalarda bu yüreği
Kaç kez el sallandı peşinden,bizi unutma diye,kaç kez bağırıldı ardından
Tüm deniz kızları ezberledi belki ismini,bordosuna yapışan midyeler oldu da
Gezdi onunla beraber,gittiği her yeri,etrafında kaç yunus yarıştı kim bilir
Ama hiç biri,bu fırtına gibi olmadı,hiç biri bu kadar sallamadı bu yüreği
Bu seferki başkaydı,bu fırtına değildi,bilmediği bir şeydi,yönü belli olmayan bir rüzgardı
Adı bilinmiyordu bordosuna vuran dalgaların,her dalga bir çatlak açtı
Her esişinde bir yelken kopardı,bir bir denize düştü güvertesindekiler,kayboldu
Ne bir liman bulabildi girecek,nede takati kaldı seyrine devam edecek.
Ve demir attım nihayet,YÜREĞİM alargada artık.
Haklısınız arkadaşlarım,haklısın deniz kızı,haklısınız güvertemden seyredilen yıldızlar
Ancak bu seferki başka inanın
Yüreğim alargadayken,demir al diyorsunuz bana
Görmüyor musunuz içinde kaldığım fırtınaları,gündüzün pusu,geceyi andırırken uçsuz bucaksız....
Nasıl demir alır,alargada bir yürek yeni sevdalara,hangi tayfa asılır zincirlere korkusuzca...
Hangi yelken dayanır bu fırtınaya bu rüzgara
Hangi kaptan geçer dümene umarsızca,kestane karasını andıran bu fırtınada.
Okyanusların,10 şiddetinde havaları gibiyken arkamda bıraktığım fırtına,albatroslar bile korkarken uçmaya,nasıl cesaret ederim,yeni fırtınalara demir almaya
Bordosunda çatlaklar açılmış bir gemi gibiyken yüreğim,yeni bir fırtınanın azgın sularıyla nasıl baş ederim.
Pusulamda yokken,yıldızları beklemem değil mi yönü bulmam için gereken.
Batacak korkusuyla,ben hariç herkes terk etmişse,terk edilmiş gemi gibiyken bu yürek
Alargada olan yüreğim,azgın dalgalarda sallanırken,ışıkları sönmüşse bir bir
En iyisi,fırtınanın dinmesini,güneşin açmasını beklemeliyim.
En son gemiyi terk eden kaptandır derler ya
Ama ben gemimi terk etmemeliyim,ya fırtına geçmesini beklemeli yıldızları görmeliyim.
Yada yüreğimin dümeninde ÖLMELİYİM...

Kal Deme...

kal deme...

sana geldim..
bir doğum sancısı gibiydi gelişim..
gecenin sessizliğini arsız çığlıklarım delmişti..
aç heybeni gözyaşı ölüm katkısız zehir getirdim rakı beyazı gökyüzünden..

deniz mavisi gözlerimin feri kesildi..
kal deme bana kalmak cinayet..
gitmekte işte bakıver inayet..

kal deme...

yollar kıskanır..
bir el salla kalkış saati geliyor ayrılık treninin..
sigara dumanında arama beni.
bu şehrin kara bulutları benden hatıradır..

kal deme...

suyum çöllere çağrılıyorum..
rüzgar alıp götürecek..
ait değilim ben sana..


kal deme ümidin tükenecek..
bir tereddüt yokuşunda....

kal deme...

ayrılık vakti geldi..
el salla hareket saatinde..
ya da bildiğin gibi yap.ötelerde seni bekleyen..
kal deme esamen ölümsüzleşsin..

efsaneler ebedi...

ya da bildiğin gibi yap...
söz ver ama n’olur bana söz ver..
Sâdık arkadaşlar edin, gölgelerinde yaşarsın.

Mutluluğunda Sakla Beni Unutma

Mutluluğunda sakla beni unutma

Şimdilerde hayalse gözlerin
Fark etmez diye bilmekse sensizlik
En fark ettiğim yalanımdın ömrümde
Habersizce sevdiğim

Bilmezsin her gece seni severek uyuduğumu
Rüyalarda gözlerinle konuştuğumu
Kim bilir belki uzaklarda oda ,
Oda hatırlıyordur zaman zaman gülüşümü

Elleme kendine bozulmasın güzelliğin
Güvendiğin tek şey o değil mi hüzün gözlüm
Kıyamam ben bilirsin gözlerine
Yaşlar değmesin gamzelerine

Kaybolurum ben hayatından sessizce

Kim bilir seversin yerim, sevilirsinde sen onuda bilirim
Unutma inci tanem sakın unutma
Mutluluğunla mutlu olan birisi hep var uzaklarda

Hatırlarmısın bilmem
Her seni gördüğümde gözlerim parlardı uzak yerlerden
Gözümün feri diye sakladığım benliğime
Sadece senin gülüşündü beni mutlu eden

Gülüşünde sakladığın bi ben varım
Beni hiç kaybetme yokluğumda
Belki sana tek hatıra
Mutluluğunda sakla beni unutma...

25 Aralık 2008 Perşembe

Git / me


GİT / ME

Zamanın durduğunu sandığım anlarında
Yüreğimi yitirdim sensizlik yokuşunda
Gelişinin coşkusunu yaşarken bahar tadında
Gidişinle yaşlı puslu gözlerim
Zifiri karanlıkta
Güneş bir kez daha doğar mı yarınlara?

Sessizliğe bürünürken gözlerim
Hasret sözlerimdir damlayan sevda okyanusuna
‘Hoşça kal’ dudaklarımın arasında
Git!
Hadi git!
Durma.

Daha fazla kanatmadan kalbimi
Ne varsa senden kalan
Hepsini toparla öyle git
İçimde çığlık çığlığa yükselirken hasretin
Sınırlarını zorlarken bu sevdanın
Sensiz bir gelecek uzanıyor yarınlara

Git / me
Gidebildiğin kadar uzağa
Duyamayacağım kadar kuytulara
Dokunamayacağın kadar ırağına
Hissedemeyeceğin kadar derinlere
Git / me

Büyütebileceğin kadar yeni aşklar büyüt yüreğinde
Sevebildiğin kadar çok sev
Tüm kalbinle
Sarmaşık ol sarıl var gücünle
Sevdanı uzaklara terk etme
Git / me

Bir nefeslik ömrü gidişinle ziyan etme
Gelişin cennetimdi
Gidişin kıyametim
Zamanın durduğu yerdeyim
Kıyametse kalbimde
Hadi git artık
Git / me

Kendimi Kaybedeli..

"../çok uzun hayatlar yaşamışım da
birinden ötekine geçerken
yorgun düşmüş kelebek kanatlarım.."


sanki çok zaman olmuş
..kendimi kaybedeli

caddelere atmışım
sokaklara..

gördüğüm her insan suretinde;
" - bu benim bakışımdı
- benim aldanışım
- bu benim gülüşümdü
- benim adımlarım bunlar
- bu benim serzenişim
- benim yanılgım
- bu benim güzelliğim
- heyyyy!
- bu benim aşk/ımdııııı"
..duymadı

bunlar benimdi oysa diye
yalın/ayak
..kanar/ayak
arnavut kaldırımlara
taş yollara
molozlara
toza toprağa
..basmışım

köşeyi dönerken çarptım
şık giyimli bir adam
alımlı bir bayan kolunda
..sendeledim
bakakaldım

biz/de böyle güzelmiydik?..

kaybettiklerimi arıyorum
ama nerede
..bilmiyorum

çekmecelerde tıkılı ömrümün artıkları
koyacak yer kalmadı

..diyorum
bir yenisini sipariş ediyorum

pencereden uzanıyorum
bir eskici bakınıyorum
..vargücümle boşaltıyorum atmaya kıyamadıklarımı

- abla bu yep yeni diyor
- olsun
..diyorum güya yenilerine yer açıyorum

şimdilerde bomboş artık hayat gözlerim

..kimbilir
belki de, yama tutmaz deyip
attıklarımda kaldı saklı yüzüm..


ama yine de biliyorum
bir gün kendimle karşılacağım
görmezden geleceğim
- hıh
diyeceğim!

sahi..
ne kadar oldu
kendimi kaybedeli?..
kendimi arayışım,
..bulamayışım


..ve sen
ordaki
kimde kaybettin kendini
kimde buldun yüzünü

sahi..
söyler misin?..

Kaybettim "SeN"i Bu Gece Farkındayım..

Sıradanlıkların içinden kurtulmuştum oysa seninle. Şimdi bakıyorum da sıradanlıklar esir almış bizi. Çarçabuk bitip tükenen heyecanların içinde...

Zordur severken ayrılmak. Herhangi bir şeyden, yaşadığınız şehirden, oturduğumuz evden, eşinizden, işinizden…

Bir ağaç düşünün; budadınız, suladınız, ilaçladınız; yaprak döküşünü, çiçek açışını izlediniz. Sonra, o ağacın artık sizin olmadığını söyledi birileri. İçiniz yanar. Kimselere emanet edemezsiniz. Çünkü, bu “sevgi”dir, “aşk”tır. Ağaç siz, siz ağaç olmuşsunuzdur.

Ayrılık zordur. Artık size ihtiyaç duyulmayacak olması ise en ağırıdır. Bunu sindirmek ise hiç kolay değildir. ”Aşkım, Bir tanem, Canım, Hayatım, Sevgilim” her ne iseniz, artık değilsinizdir.

Dün yanı başınızdayken, bugün artık yoktur. Sizden kimsenin beklediği bir şey kalmamıştır. Neyi ne kadar bildiğiniz, neler becerebildiğiniz kimsenin umurunda değildir. Bu dünyada yalnız bedeniniz kalmıştır, ruhunuz ise kimselerin bilmediği yerlerde…

Unutmak için akşamları erkenden yatarsınız. Yatakta uyumak için verdiğiniz savaş onu unutmak için verdiğiniz savaşa yenik düşer. Unutamazsınız. Aklınızı yitirme noktasına da gelseniz, unutamazsınız...

Derken eliniz telefona gider; isimler arasında dolaşırken tuşlarsınız numaraları… İçinizde bir ses yankılanır; “Neye inanıyorsan öyle davran.."

Sonra anında vazgeçersiniz, paketteki son sigarayı da içip düşünürsünüz; “Severken ayrılmak hakikaten ne kadar da zormuş”...

..Yine/Yeni/Yeniden..

Ben yine aldım başımı,çıktım gezmelere ....
Nerden gittim,nasıl gittim sorsan şimdi,anlatamam ama ..

Rengarenk,cıvıl cıvıl bir dünya hani !
Pamuk şekerler kadar pembe,
Bisikletim kadar mavi,
Bir şeylere benzetmeye çalıştığım bulutlar kadar beyaz bir varoluş yani ..

Kızdım kendime,neden çıkmadım sanki daha önce diye !


Acıkmışım meğer yollara ...


Kıpır kıpır oldu içim ..
Cıvıl cıvıl duydu kulaklarım ..
Pırıl pırıl baktı sonra gözlerim !


Öyle ahenkli renklerle doluydu ki dört bir yanım ,
Griymişim ben aslında diye sızlandı varlığım !

Dönme dolaba takıldı gözüm en önce ..
Nasıl havalarda uçuyorsam mutluluktan,ağırlığımca kanıtlamalıyım bunu dedim ...

Dolap döndü,
Döndü dünya !
Ters çevirmişim bilmem ne zaman bilmeden,
Doğruyu buldum o en tepelerde !


Aynalara doğru gitti sonra adımlarım ...
Nasıl gülüyorsam içimden,tek bir an bile bozamdan tavrımı öyle atmalıyım kahkahalarımı diyip de geçtim karşılarına ...

Güldüm durdum,
Durdum baktım !
Nasılda gül gül oldu yanaklarım,gördüm ..


Biraz daha ileride,
-Zaten ağzımdayken yüreğim,dayanamam o kadar heyecana diye es geçtiğim- o uçan halının yanında gördüm atlı karıncaları ...


Koştum hemen ,
Benden önce koşmaya başlayan sol yanımı izleyip de !


Gördüm..
Bittim..
Yandım..


En içerime işledi bir çift göz ,
Ağladım !


Oradaydın işte ..


Hani en baştan başlamak için bulunduğum o yerde,çarparken kalbim deli deli,
Sen hemen geleceğimdeymişsin aslında gizli gizli !


Orada işte,
O beni yeniden umutlandıran lünaparkta .......


Bir şeylere benzetmeye çalıştığım bulutlardan bile daha beyaz o atlı karıncanın yanında !


Prensim ... Hoş geldin ...

Tut haydi ellerimden,
Başlayalım yaşamaya,

Yine

Yeni

Yeniden ....

21 Aralık 2008 Pazar

Seni Çok Sevmiştim..



SENİ ÇOK SEVMİŞTİM..!

Onun içindir senden kalan yanlızlığımıda sevmem..!
Aşkınla eziyet edip durdun bana yıllarca,Kimselere bişey diyemedim!Yüreğimdeki yaraları sordular;Söyleyemedim,
O yaptı diyemedim!
Kimse kalbini kırsın istemedim,
Korktum seni kaybetmekten!
Gidersen bikere daha yaşayamam zannettim.
Hep gitmelerden korkardım...
Onun için senden önce benim gidişim...!

İnsan sevdiğini bi kere kaybedince,Sevilen bi kere gidince diğerleri de hep gider diye korkuyor,Sevmeye...!
Seni korkularımla sevmiştim...
Elimde değildi,Bi kere incinmiştim,ikincisinden korktum!
Yine de sevdim seni,
Hemde gidenlerden daha çok sevdim!
Hep ayak seslerindeydi kulağım...
Çizdiğim sınırlardan öte bi ayak sesi duyunca irkilirdim,Koşardım tutmak için seni.!
Oysa sen gitmeyi değil benli hayalleri düşlüyor olurdun o zamanlarda...
Sadece düşlüyordun,Benimde 'Sen'li hayallerim olsun diye hiç yardımcı olmadın bana,Korkularıma...!

Sadece sevmekti...
Beklemekti çabasız sevmek...!
Bense çırpındım durdum karşında,boşa kanatlarımdan oldum,Uçmayı unuttum...
Çok anlatmak istedim sana,Ama o kadar kaptırmıştın ki kendini hazır hayata 'Dur' dedim duymadın...!
Sonumuzdu haykırışlarım,
Dinlemedin...!

Şimdi ayaklarımı yere öyle sert vuruyorum ki,Çabalarımın bi anlamı olmadı,Gidişimin bi anlamı olsun diye..!
İz bırakmak değil niyetim,
Farkedilmek geçte olsa...!
Bütün anıları topladım,Derli toplu bıraktım sana...
Sen hazırı seversin diye,Üşenirsin de anıları karıştırmazsın diye,Hatalarını belki anlarsın diye öyle bırakıyorum...!
Niyetim acıtmak değildi seni...!
Bilirsin bi sana kıyamazdım..
Kıyamam da...!Sen gerçeklerle hayalleri ayırt edemedin hiç bi zaman..!
Artık gidiyorum hayatından bu gerçek,Senin beni sevdiğinse Koca bi yalan değil,
Hayal di...!

Kızgın değilim sana...
Kırgınım!
Kendine öncelik tanıyıp beni ve hayallerimi sonsuza dek ertelemek zorunda bıraktığın için...
Artık gelenlerin gitmemesi için değil,
Onlardan gitmemem için savaşacağım belkide...
İnsanoğlu ne tuhaf.!
Her sevgi de ayrı hüzünler,Ayrı mutluluklar ama sadece farklı iki sonuç var;

Gİtmek...
Kimi zaman ayakların geri gidercesine,
Kimi zaman bi aşkı tamamen silercesine..!
Gideni izlemek...
Kimi zaman 'Dur' demekle dememek arasında binlerce kez ölmek,
Kimi zaman üstünden kocaman bi yükün kalkması...!
Seviyorum seni ama gitmeliyim...
Seni hayallerin,
Beni gerçeklerim bekler...!

Hoşçakal..

Gidişin değil, bir umutla dönersin diye beklemek öldürdü beni..

Bir hoşcakalı çok gördün...

Zor geldi hoşcakal demek sana, böyle gitmek daha kolaydı çünkü, arkada kalanı düşünmeden çekip gitmek, yakıştı mı sana?
Yakıştı mı gidiyorum demeden gitmek?
Yakıştı mı veda etmemek ve çekip gitmek? Yakıştı mı ayrılıkla yüzleşmemek? Gittiğini bile söylememek..

Bir hoşcakalı çok gördün..

Bu kolay olanı idi, bunu seçtin...
Bencildin, gene kendin için en iyi olanı seçtin, başkasının duyguları seni yine hiç ilgilendirmedi..
Hoşçakal demek zordu çünkü, vedasız gittin sanki geri gelecekmiş gibi gittin, ayrılıkla yüzleşmeden gittin.

Ayrılık acı verir çünkü, sanki ayrılmıyormuşuz gibi terk ettin.
Oysa beni gidisin değil, bir umutla gelirsin diye beklemek öldürdü...

Hoşcakal dememiştik, ayrılmamıştık öyle ise, dönecektin, bir umut vardı hala, rüzgarda savrulan bir mum alevi gibi cılız ama ısrarla yanan bir umut vardı.. İşte beni o umut öldürdü... Gidişin değil...

Bir gün dönecek diye beklemeler öldürdü beni, başka gölgeleri, sana benzetmek eritti bedenimi, ayak sesleri, merdiven çıkışlarını dinledim sen misin diye... Kapı çalındığında ben koştum, telefon çaldığında, ilk çalışta elim telefondaydı ilk aylar da...

Gelmedin... Ama hoşçakal da dememiştin... Gitmiştin... Ama veda etmemiştin...

Gidişin değil, beni döneceksin umudu ile beklemek öldürdü...

Çok geç anladım bencildin.
Artık hiçbir gölge sen değilsin, hiç telefon etmeyeceksin, dudakların adımı söylemeyi unutmuştur artık, çalan kapılar ve telefonlara ben bakmıyorum kaç zamandır.
Hoşçakal demeden gittin. Kolayı seçtin... Dönmeyeceksin...

Yüreğimde artık ne sevgi var, ne umut, ne de bir ağrı...
Yüreğimde taşlaşmış bir HOŞCAKAL var... sana ait...
Onu bir söyleyebilsem, sana veda edeceğim...
Bunca yıl benden çaldığın, hayatımı geri isteyeceğim.
Ve sen, Hiç anlamayacaksın, hiç bilmeyeceksin... Beni gidişinin değil, dönersin umudu ile yaşamanın öldürdüğünü...

şimdi cevap ver birazcık yürekliysen;

Hoşçakal demek, ölmekten daha mı zordu?

Bir Masal Anlat Bana.. Ve Ağlat Beni..

Adımız hüzündü bizim..
Adımız gözyaşı..
Hüznümüzün esaretinde kaybolmuş kelimeler,
Gidenlerin ardından yakılan ağıtlarda birikti..

Sevdik,çok sevdik..
Bedenlerden yükselen ruhları
Toprağa emanet ederken geri
Yüreklerimiz ezilmekte sessiz çığlıklarla..

Sona eren yaşanacakları, astık zamana..
Hayaller çare olur mu yürek yangınlarına...

Sevdanın en farklı en olmaz şekline bürünenlerdik
Taa içimizden seven, sevdasını gizlemeyi bilen..
Diken diken batarken gerçekler gözlerimize
Yine de vazgeçmeyenlerdik.. inadına sevenlerdik

Gördüğümüz düşleri hayra yorarken
Ne yazık! Bilemedik elimizdekinin kıymetini
Göremedik sevdanın kimlik değiştirdiğini

Elimizi kanayan yerlere koyduk
Ve inandık..tüm saflığımızla..
Ve sevdik..taparcasına
Ve kanadık.. ölürcesine
Ve sonunda sevgili..
Kan kaybından yitirdik sevdayı..

Gözyaşlarımız eşlik ediyor cinnet gecelerine
Beynimizde rutubet kokan aşk kırıntılarını ısırıyor hüznümüz
Yalnızlığın en izbe en köhne yerlerinde
Mırıldandıklarımız hep acılı “sevdalinkalar”

Katili olduk düşlerimizin
Yargısız infazlarda dilimiz
Yüreğimize taktığımız çalıntı kelepçelerle
Bir arpa boyu bile yol gidememişiz

Bana bir masal anlat “yürek sızı’m”, içinde hüzünler olsun...

içinde ağıtlar...

içinde gözyaşı olsun..

mutlulukla bitmesin ama masalın sonu..

çünkü ben..

ne zaman mutluluğu istesem, kaçıp saklandı karanlıklarına hayatımın.

Kandırılmış saflığımla, kimsesiz hüzünlerin esiriyim...
Beni ağlat.. bana bir masal anlat..
Hadi..

bir masal anlat bana. Ve ağlat beni.

Denge...

İki ayrı şehirdeyiz seninle..

Aramızda yollar..insanlar

Sesler..nefesler var..


Çağırıyor mu seni de uzaklar

Yola çıksam izin verir mi kalabalıklar..


Aslında nasıl da korkuyorum kendimden bir bilsen

Nasıl da korkuyorum bu kadar uzağındayken düşmekten..

İpin üstünde dengede durmaya çalışan soytarıyım ben

Düşünce kuytu köşeye saklanırım hemen..



Peki sen?

Yaraların oldu mu hiç dizlerinde

Canını acıtanlara küfrettiğin

Ve rezilce sarhoş olup bunları hatırladığın

Sonra oturup bir güzel ağladığın oldu mu ?


Ne garip..Seni böylesi içimde taşırken

Hakkında bu kadar az şey bilmem..


Biliyor musun?

Seni çok sevebilirim ben..Gerçekten...

Ama ansızın cayabilirm bu fikrimden..



Bir yanım gitmeye hazırdır hep benim

Rahatça sahiplenemem..yerleşemem hiçbir yüreğe

Ve tüm beyazlarım saklıdır çekmecemde

Kirlenmesinler diye..


Ama sen..

Soyutlanmışsın tüm renklerinden

Su gibi saydam..

Su gibi taa içten..


Ama ben...

Yarı yolda yorulabilirm..

Elimde olmadan sana uçurumlar doğurabilirim

Çok sev ..Hiç bırakma olur mu beni

Çünkü ben ilk defa seninle dengedeyim..

16 Aralık 2008 Salı

Beni Bırakma..

deniz kenarında durup karşı kıyılara bakarak
yeni bir kıta keşfeden kâşif tanımıyorum aslında!
o yüzden, terk etme beni!
o yüzden, gözleri yerde yürüyen çocuk olma!
kırmızı ışıkta geçme aklımdan geceleri!
bana ölümden söz etme mektuplarında,
bir sırrı tutar gibi tut ellerimi
bir sırrı ağzından kaçırır gibi söyle beni sevdiğini!
o yüzden terk etme beni!
hayat denilen ameliyata alınırken
dudaklarından ağzına ver soluğun narkozu!
baygın düşelim koşan atları seyrederken
fenalık geçirelim bir balıkçı lokantasında
iki yudum rakı arasında!
çok usta iki satranç oyuncusu gibi oturalım
yatağın başucunda sen, ayakucunda ben
bağdaş kurup!
o yüzden, terk etme beni!
parmaklık olsun bedenin
hapsolduğum bu korkunç acıda!


içimde ters takla atan sonbahar
diye tanıştırayım seni arkadaşlarımla!
kimse memnun olmasın el sıkıştığına
konuştuğuna, tartıştığına, dövüştüğüne seninle!
cinli bebek! bir oyuncağın yedek parçası
gibi dur hep hafızamın tozlu raflarında!

alkolü bırak! beni bırakma!

Devşirilmiş Eğreti Aşklar....

Bir çoban say beni yıldızı kaymış,
Eğreti bir aşka ömrünü kazımış,
Yarı yolda kalmak alnına yazılmış…

Oysa bir papatyanın seven yaprağında bulmuştum aradığımı,
Ya da bulduğumu sanmışım ahmakça,
Gözlerimden damlayan her ışıltının içinde saklamıştım sevgimi,
Ya da sakladığımı sanmışım ağladıkça…

Gökyüzüne kendimi bütün yıldızlara seni,
Kırlara kendimi bütün papatyalara seni,
Okyanuslara kendimi tuz tanelerine seni yazdım ben,
Adımın her harfinde adını yaşadım ölürcesine…

Meğer eğreti bir aşkmış benimkisi gelin misali,
Bembeyaz umutlarım zifirilere sürüklenmiş bilmeden.
GöLge mi karanlıklarda kaybetmişim istemeden.

Gönlümü gönlüne,
Sevgimi sevgine,
Ömrümü ömrüne devşirmişim meğer..!
Meğer ne çok eksiltmişim kendimi büyüdüğünü sandığım sevgim uğruna ?


Yalanmış !
Hiç görmediğim,
Hiç duymadığım,
Ve nedenini hiçbir zaman bilemeyeceğim,
Koca bir yalanmış meğer…

Şimdi sen bir çoban bil beni yıldızı kaymış,
Devşirilmiş bir aşkla hayatı kararmış…

Aşk; Bir B/ölme İşlemi

Aşk; Bir (B)ölme İşlemi

aşk acısı olmayan bir şiir tarifin var mı üstad?

yüreğime yapışan bir günahı
deşip çıkarmak zamanı gelmişti çoktan
ah! ne büyük günahtı seni sevmek

gölgenin yalan sıcağından sıyrılırken
gölgemin titrek adımları
korkarım;
kapat ışıkları
gerçekleri görmeyeyim

şeytan uyma bana / sana uyduğum yerde kal - gitmeliyim

verdiğin sözden döndüğün yolda
büyürken ihanetin sancılı, soğuk duvarı
bini bir para pişmanlığının

zehirli çiçeğin yalancı rengine aldanmış,
aldatmışken sen
ve ben aldatılmış....

yaşadığımı ancak bir ölü anlayabilir
seni içimde ölmeliyim

avuçlarımdan taşan duaları yudum yudum iç Tanrı’m / ziyan olmasın

aklımın ucundan gelip geçen korkuların tecavüzünde duygularım
kaybetmek; düelloya yatırılmış arsız bir sokak kadını
hangi sebeple sevişse
sonuç doğuramaz biliyorum
ki bilmek ölmek gibidir
gitmek; bile bile ölmek

gözyaşlarıyla yıkanmaktan çekmiş olsa da umudum
bazen ölmek; silbaştan başlayabilmek
bırak rahat öleyim

hayatımın dağınıklığını toplamayı bıraktım
şimdilerde kırış kırış olan ruhumun buruşukluğunu ütülüyorum

iç acılarımın toplamı aşka ters bir açı
ki aşk bir (b)ölme işlemi
çok kalanlı acılarımı
kalansız mutluluklara bölüp
seni içimde ölüyorum

hiç olamadığın kadar gerçek
olduğun gibi yalan kal
aşkın vurduğu yürekte acı biter
gidiyorum..

acısı olmayan bir aşk tarifin var mı üstad?

Kopuk Ruhlu Kadın(lığım)'a..

[ Savruk satırlarda aşk provaları yapan kopuk ruhlu kadın(lığım)'a..]

Yorgun, yılgınım.. Arada bir yoklayan, nefretle harmanlanmış sancı nöbetlerim!
Bırakmıyor yakamı sözlerin!

Aşka adanmışlığını gözledim, hiç yoktular.. Aşktan eser yoktu gözlerinde.. Soğuktular.

Orada, karşımda iki kara delik, öylece donup kaldılar.. Düştüm işte, dibi en kara kuyuydular..

Nasıl oldu da düşlerime dokunmadan, yıkmadan, kandırmadan durabildin bunca sene, aklım almıyor.. Ve neden sonra hepsini üç güne sığdırdın, onu da anlamıyorum.

Topyekün küskünüm sana.. Bundan suskunum! En çok ruhum yaralı..

Birgün geçeceğini umarak, biraz seni , en çok da kendimi kandırarak uyuttum içimde aşk dediğimi. Rahat vermedin uykularıma, uyan dedin, uyan ve yan!

Vakti geldi, dün döktüm içimi. Ağladım ya omzunda, dökülenler kopuk ruhumun parçalarıydı hani..O bir türlü anlam veremediklerin, aşk provalarımdan artakalan, arda kalanlardı.. Sancım bunaydı, gebeydim sonun başlangıcına ve doğum sancısı çekiyordum..

Sense daha çok yaktın canımı, arsızca. Daha çok koparttın çektikçe eline gelen kadınlığımı..

Savruk satırlarda aşk provaları yapan kopuk ruhlu kadınlığımı yaraladın.. Görünce ne çok kanadığımı, kıyamadın.. Sarıldın, sardın, sardıkça kanattın.. Dokundukça acıttın..

Kırdın, dağıttın, parçaladın..
En çok da yağmaladın..
Kızmadım hiç sana, kızamadım..
Lakin verdiğin kadarını alsaydın böylesi ağlamazdım..! :/

15 Aralık 2008 Pazartesi

Benimde Hayallerim Vardı..

Benimde Hayallerim Vardı

Benimde hayallerim vardı bir zamanlar, ümitlerim vardı herkesin olduğu gibi. Mutluluk düşleri saklamıştım kalbime. Büyüyünce hep güzel günlerin geleceğini hayal ederdim kendi hayatımın kahramanı olarak. Aşka, sevgiye, dostluğa, mutluluğa yürüyecektim küçücük adımlarla kendi hesabıma...

Benimde hayallerim vardı bir zamanlar herkesin olduğu gibi. Sevdalarım, sevinçlerim vardı. bir güvercin sıcaklığı taşırdım çocuk yüreğimde hep. Dağlı çocuklarla pınarlara, esip geçen rüzgarlara güler geçerdim. En çok kuşları, çiçekleri, beyaz yeleli atları ve menekşe gözlü bir kızı severdim. Güller açardı ne zaman ellerimi uzatsam ellerine. Serin serin yeller eserdi saçlarımda...

Benimde hayallerim vardı sizin olduğu gibi. Kendime göre küçük bir yuva kuracaktım, Neşesiyle güleceğim, hüznüyle hüzünleneceğim ve beni en iyi anlayacak bir eşim olacaktı. Doğacak çocuklarımlarımla sorunsuz yaşayacaktım. Mutlu yaşayıp, hiç üzülmeyecektim hep gülecektim. Kin, nefret, intikam, yalan olmayacaktı benim hanemde. Strese girmeyecek, kırılmayacaktım, kırmayacaktım kimseyi...

Bir dünyam olacaktı küçücük, herkesin içinde dost olduğu, dostça geçindiği. Mutlu, küçücük bir dünya. Herkesin biribirini kardeşçe sevdiği...
...../
Hayat bir türküdür sanardım dağ eteklerinde söylenen, güneş atarken karşı yamaçlara ve gülerken pınarlara kırmızı benekli çiçekler. Hayat bir türküdür sanardım, dağ rüzgarlarının çocuklara söylediği her seher vakti .

Benimde hayallerim vardı bir zamanlar, ümitlerim vardı sizin olduğu kadar. Hayallerdeki gibi sanardım yaşamı, oyunlardaki gibi. Hani bir pınar başında kurulan düşler yada çocukken oynanan oyunlar gibi. Nasıl ki, size rolünüz biçiliyorsa ve siz buna bütün yeteneğiniz, gücünüz ve azminizle sarılıp oyununuzu ve size verilen rolü başarıyla bitirmek istiyorsanız.

Oysa hiçte öyle olmadı, hiçte öyle değil yaşamında acımasızlığın farkına varanlar için. Anladım ki, insan olmak, insan kalmak başlı başına bir eziyet. Vefası yok bu nankör zamanın, ayağın kaymayıp bir kere düşmeyi gör, her yerden bir darbe gelir. Hayatta kazandıklarımdan çok kaybettiklerim oldu. Kazandıklarım bir dal yaprak, kaybettiklerim koca bir ormandı. Ne geldiyse başıma iyi niyetliliğimden, sevmekten, dürüstlüğümden, olduğum gibi görünmekten geldi. Kırmadım kırdılar, üzmedim üzdüler. Hayatta edindiğim o kadar çok yaram var ki anlatamam. Kimsenin bilmediği, düşünmediği, anlamadığı bir yarayla kanıyorum şimdi. Ama hiç bir acı, ihanetin acısı kadar acı vermiyor insana. Kırdılar artık en kötüsü. Kırıldık ve kırılanda artık yerine konmuyor. İnsanın yüreğinde açılan yaralar kolay kapanmıyor. Asıl yaşamımdaki, rolüm benim için zor, ağır ve kahredici…


Öyle bir ateş yakıyor ki içimi... Sevince uzanan bütün yollar kapalı... Sevdasına yandığım dünyada, içinde suskun volkanlar taşıyan bir derviş gibi boynu bükük geziyorum gönül ülkemi her gece...

Hayallerim vardı benim de sizin gibi, umutlarım vardı benim de. Suya düştü hepsi. Şimdi acılar toplayan bir huma kuşuyum bu vefasız dünyada.
Kimseye soru sormuyorum artık, cevapta vermiyorum...
Gül döküp yaralarıma susuyorum öyle...

Nuri CAN

"Bu Aşkın Nüshası Rüzgarlarda, Aslı Bende Kalacak"

Sustukça çoğalan,çoğaldıkça biriken,biriktikçe anlam kazanan bir ikametlik yerin var sol yanımda!

Hani anlatılmayan,hani anlatılsada aslında hiç bir şey demek olacak olan!

Önce harfler,sonra kelimeler ve bir bütün olmaya yeminli cümleler..

En kötüsü de biriken onca cümlenin aslında hiç olduğunu ve hep bir duvara çarpıp da geri döneceğini bilmek..

Ve ama en güzeli,sol yanda tutulanları dile dökebilmek!

Saçma mı .. Belki ..

Hata mı .. Bilmiyorum ..

Yanlış mı .. Sanırım ..

Peki ya gerçek!

Ya da dile kolayın kalbime yerleşen o kaybetme korkusunun verdiği sızı..

Sızlaya sızlaya geçeceğine inandığım,hadi konuş hadi anlat dedikçe -ya hepten yok olursa- diyen yürek sesim!

Verdiğin huzurun,anlayan yüreğinin,gözlerinde ki o yıldızların telafisi yok ki!

Diyorum ki bazen ;

Hapset

Tut

Sus

Bırak

Unut ...

Değmez çünkü AşK bile senden geçmeye!

Ama yine de ele avuca sığmayan bir yürek işte bendeki ;
Gözlerinde gördüğüm o muzip bakışlı çocukla, küllerinden doğan yeniden!

Yani istemesende,
Göze alamasamda,
Ortaya dökeceklerim var işte!

Öyle kocaman varsın ki,yok edemem seni gerçeği ceplerimde..

En içerimden geldiği gibi asıl yani!
Ve nüshalara yer yok,senin bulunduğun coğrafyada ..

Giriş,gelişme ve sonuç aramayacak kadar kalpten üstelik,soyuttan somuta dönüşen her ide!

İnansanda,inanmasanda ..

Cesaretin olsada,korksanda ..

-Bi gün bi çılgınlık yapıp
Seni sevdiğimi söylesem..
Alay edip güler misin ,
Yoksa sende sever misin?-

Sol Yanım Diyor Ki..


yüreğim bir başka çarpıyor bu günlerde
sol yanımı tatlı bir ateş kaplamış seni düşünüyor
yüreğimin derinliklerinde bir cümle
sana dönük senin için söylenmeyi bekleyen
umut dolu sevinç dolu bir cümle

seni seviyorum.......

kim bulmuş? ilk kim dillendirmiş?
varlığına inanmadığım bu güzel cümleleri ilk kimler kurmuş
Adem babamız mi Havva anamız için söylemiş?
yoksa
Havva anamız mı Adem babamıza
yüreğimdeki bu tatlı yangın ne?
içimde bitmek bilmeyen heyecan ve sevginin sebebi ne?
seni her gördüğümde kalbimin hızla çarpmasının sebebi ne?
Bakışların mı?
Gülüşlerin mi?
İçtenliğin mi?
bilmiyorum ..
gerek var mı bilmeye.. sanmıyorum !
bildiğim en gerçek tek şey Seni Seviyorum ..

Cadının Masalı..

senin için olacak bu kez yazdığım masal
bir büyü yapacağım, ömrünce sürecek..
sırrını ne sen, ne de ben; kimse bilmeyecek..
ne inadın yetecek bozmaya, ne gururun
öylesine kapılacaksın ki rüzgarına aşkın
ne aklın alacak yaşananları, ne mantığın..
aşk bir uçurum olacak önünde
bir bir düşüreceksin yasakları,
"bir sevgiyi anlamak bir ömür harcamaksa"
acımayacak bir bir harcayacaksın,
ben baktıkça görecek gözlerin
bende başlayacak ve bitecek sözlerin,
kocaman bir yürek sunacağım sana
hiç susmayacağım bir bir anlatacağım,
şu son iksiri de karıştırabilirsem eğer
gör bak o zaman
hem kendimi
hem seni
nasıl yakacağım!!

14 Aralık 2008 Pazar

Faili Meçhul Değildir Bazen Hüzünler

Bıraktığımız yerde aynı kalamadık,değişen yollarda attığımız adımlarda üstümüze bulaşan toz toprak değildi,
biliyordun
Sahte mutluluklarla tükettiğimiz yıllar bizi bir nefeslik duraklara sürükleyebildi,sürüklenen sadece biz değildik,
görüyordun

Tezat bir gün yaşıyor zaman güneş ısıtmıyor hava ayazlara yenilmiş üşüyorum.Farklı bir gün olmasını ümit ederken yine kayıbım her şeye bütün gerçeklerime.Hayatı yaşamak zor bir eylem,karmaşası beynini kemiriyor insanın,oturduğum yerde dibe batıyorum düşünceler denizinde. El kadar bedende silik nefes alışları gençliğim mi yoksa bedenim mi yorgun ;soyutlanmış ruhum,aklım her şeyden,bir başı boşluk hali bu ne anlam katabiliyorum kendime ne de kendimi sığdırabiliyorum derinsel anlamlara.

Sıcak kahve kokusu yayılmış odaya hakimiyeti keskin bir şahikadır kokusu narkoz etkisi hücrelerimde,uyuşuyorum.Sakin gözlerle izlediğim televizyonda eski siyah beyaz bir Türk filmi,karanlık bir cadde de yürüyen o yakışıklı jön,arkasında nefes nefese kalmış aşk için mi adam için mi koştuğu anlaşılmayan esas kız..Gitme diyor kız hıçkıra hıçkıra,adam bırak istemiyorum diye gaddarca bağırıyor.Adam giderse kız ölür diyorum yavaş bir ses tonuyla,kulağımda çınlanan bir ses adam zaten yaşamıyor,ölü bir aşkı diriltecek sihir yok yeryüzünde diyor,ürperiyorum o dakika.Sonunu az çok tahmin etmeme rağmen heyecanla ve bütün tahminlerimin ötesinde oluşturduğum devasa bir umutla izlemeye devam ediyorum arabesk kokulu filmi.İnat galip geliyor kötülük kazanıyor,adam gidiyor geride bir insan enkazı çöküyor soğuk kaldırımlara,Allah’ım ne tanıdık bir sahne diyorum içimden,oturduğum yer kabir azaplarını yayıyor her zerreme..

Sehpa üstündeki kahve fincanına uzanmak isterken hemen yanı başında duran gece uykusuzluk nöbetlerinin şahidi,yol arkadaşı albümle göz göze geliyordum.Sehpanın parlaklığına inat solgun ve yorgun görüntüsü,taşıdığı acı dolu resimlerden mi acaba diye düşündüm bir an.Her sayfasına,her resme binlerce kez bakmış olmama rağmen bu eylem her defasında bana sanki ilk defa denilen o tatlı heyecanı veriyordu,enkaz halindeki ruhum imdat çığlıklarını donuk resimlere haykırıyordu.Ve ben gözyaşlarıyla suluyordum buruşmuş resimlerdeki çatlaklıkları.İlk resimde hayatımı alabora eden adam gözlerimin içine bakıyor hüzünlü yeşilleriyle,binlerce kez tekrarlanmış,bu yüzden belki de bir o kadar bıkkınlığı toz birikintisi misali üstünde barındıran resmi sol yanıma,yüreğimin en acılı yerine bastırıyordum.Bende ağıt halini almış,dudaklarımdan kesik kesik namelerle çıkan o öldürücü şarkıya eşlik ediyordum birkez daha..

Yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim,sen öldün ben bu sevdayı kalbime gömdüm
Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor,yastayım hiç kimse bilmiyor

Saat öğle vakitlerine misafirlik ederken ben hala yaslı hallerin içinde kaybolmuş yönümü resimlerde arıyordum. Hangi resme baksam resimler beni ya yalnızlığın kucağına ya da derin elemlere savurup duruyordu..Pencere aralığından sızan “çok şekerim çok param var yaşasın” diyen neşeli çocuk seslerinde bugünün bayram olduğunu anlıyordu ihtiyar aklım..İçimde konuşturmayı yasakladığım iç sesime bayram hatrı niyetine özgürlüğünü verirken iç sesim yüreğimi kanlı bıçak görünümündeki sözleriyle deşiyordu..

Bugün bayram gelmiş neyime,kan damlar yüreğime

Gökyüzüne baktım ansızın,bir bulut füme renginde ne karası belli ne beyazı.Seni düşündüm bir an belki o bulut sendin ya da o bulutun ardındaydın sen ve saklambaç oynayan çocuklar misali gizleniyor ve beni sobelemeye çalışıyordun.Acı dersem çıkma mutluluk … dersem dememe fırsat bırakmadan yağmurunu yere döktü bulut.Halimi görüp ağlıyordun belki de,çaresizliğime kimsesizliğime kahreden sensizliğine.Bugün güzel bir gün bende hakimiyetini sürdüren karamsar duygulara rağmen ve bugün doğumgünün yokluğun üç yaşına girmişken…


Ey hüznümün faili olan adam ;
Kendime kalamam ki ben yalnızlığımın adı sen iken,kendime yetemem ki ben içimde bu kadar sen varken…
Senden vazgeçmek,seni sensiz resimlerde yaşayıp anılarla sarmalamak kolay değil
Özlüyorum seni dün de bugün de doğumgününde

Yokluğa Mesaj

-:
ozledim...
-:
nayapacagimi bilmiyorum...
-:
eksik olan yanlarimi ariyorum...
-:
hayat az geliyor ...
-:
yada devam etmiyor
-:
ediyorda hani kesik kesik
-:
ulanamiyor bir oncekine bir sonraki, yarim biraktigin tebessumun miadi coktan doldu ...
-:
opucuk izin yikanmalardan sonra acip garip bir hal aldi...
-:
eminim emanet hediyelerinde kalbi kirik...
-:
zaten gordugum o yola coktan sonbahar geldi..
-:
belki o cafe de kapanmistir...
-:
anlamsizlastim sevgilim...
-:
bi kez daha dusturlarimi bozup
-:
keske diyorum
-:
keske ....
-:
hic birakmasaydim...

Yalnız/lık Tınıları..

Yalnız/lık Tınıları
Tutsam şimdi hayatı boşaltsam
kalpten kalbe nakliyat var mıdır
tüm kırılmışlıklarımı taşıyacak ...

kaptan en yakın yalnızlığa çek !

yaşamın bodrum katına kapattım kendimi
burada ışık yok../..ışığa kara düşürenler de
demir parmaklıklı camın ardında
gelen geçen renkli pabuçları izliyorum
hangisinin yere vuran gölgesi birleştirebilir
parçalanmış duygularımı

afedersiniz sizi bir yerden tanımıyor olabilir miyim ?

kim dokunduysa bir yara izi
öğrenmiştim oysa sakla(n)mamayı
üzerini örtmeyince
daha çabuk kapanıyordu yaralarım../..kabuk bağladıkça kanattılar

peki sen anne
nasıl mutlu olabildin dünyaya gelişime
ah! mutlu sonlar değil mi
içimdeki Pollyanna can çekişiyor
hiç bir son mutlu değildi kandırdım seni
üzülme diye hiç söyleyemedim
üzüldüm anne, üzdüler
buranın iyi bir yer olmadığına artık eminim
bir kondon artığında çürümeyi yeğlerdim
hiç başlamadan bitseydi yaşam
şimdi alsan beni tekrar içine, saklasan

yıldızların gizlenecek yeri var mıdır ?

iki elini ensesinde birleştirmiş yalnızlık
uzanıyor karşımda
bir yandan keyf-i alem ıslıklar çalarken
fırlattığı haylaz gülümsemeler
yapışıyor yaşama silik ruhuma

örümceğin ördüğü ağdan sızan
yalnızlığa ince telli vuruşlar çınlıyor odada
nasıl da ustaca çiziyor yolunu

Tanrı'm kader dediğimi baştan yazabilir miyim ?

ölümün bemolü yaşamın diyezine çalıyor
yıldızlar tutanak tutarken toprağa
tüm repliklerim düşüyor../..kim kaldırır
yaşarken öleceğimi fısıldarken
ölürken yaşayacağımı kim soyleyebilir
sığınabilecegim bir tek hikaye kalmamış

boş yeri olan bir masal var mı bildiğiniz ?

suskunluğum büyüdükçe
kalp atışlarımın aksak titrek sesi çoğalıyor
şarkıdan kaçan kupa kızı kendini asarken
sinek vızıltısı bile yok ortada../..değil sinek valesi
beni içine çektikçe zevkten dört köşe olan
paytak bacaklı bir ****** şimdi sessizlik
içimden şiirler geçiyor../..tutamıyorum
bir şairin kemikleri sızlarken
suskunluğuma gömün beni

tek başıma ölmemeyi becerebilir miyim ?

çatlamış dudaklarım arasından süzülüp
düşen gözyaşlarımı ay ışığında kurutuyorum
kemirgen bir uğultu yükselirken
karanlığın yitik kasvetinde
küfürbaz, sarhoş, salyalı zamanın ağzını kırıyorum
saatler yok artık../..akrep - yelkovan serbestsiniz
boş saksılara umutlar dikerken
ürperiyor yalnızlığın pervasız dili

yalnızlık çek ellerini üzerimden !

ilk kez kalem tutuyor gibi ellerim
üzerime devrilen kimsesizlik enkazında
buruşuk bir peçeteye yazıp versem
yeniden söyler mi hayat şarkımı
iliklerime kadar soyundum sana hayat
bekaretini aldığın duygularımın günahı boynuna

kaptan yalnızlığın uğramadığı ilk durakta indir beni !
rotasız bir gecede Tanrı'nın etekleri altına sığınıyorum ...

"..İçimi.. Çektim.."

Bir resimsin şimdi
Hala ..
Sadece ..


Neler anlatır bir resim ,ne kadar çok ..
Kanıtısın öylece !

Yaramaz birer çocuk kelimelerin ..
Hala oyun oynayan birer afacan gözlerin ..
Ama aslında kocaman bir adam varlığın ..

Ve başladı mı sonu hiç gelmeyecek bir oyun benim istediğim !
Uyup da o koca adama,bırakıp da gitmeyecek bir arkadaş bana eşlik etmesini dilediğim ..

Vazgeçmişken aslında çoktan dilekler dilemekten ,kurala racondan direndiğim !

Ya bunca yıldır sol yanımda sakladığım resimdekisin sen ,
Ya da çoktan paramparça yaptığımdaki ! ...

Geçip de karşıma sorsalar ,
Nedir dilediğin ........

Henüz gözlerine hiç bakmadığım ol iç çekişi olurdu,
Cebimde sakladığım o nazar boncuklu iğneyle yüreğine iliştirdiğim ! ...

13 Aralık 2008 Cumartesi

RÜYASIZ

sabahın yakın oldugunu bildiğim
ama uyanmamak için direndiğim bir rüyaydın..
sabah olacak diye korkarken ben
gecenin kör karanlıgında
yüzüme kezzap dökerek uyandırdın sen..
ondan artık ben sonsuza dek
rüyasız ve kör karanlıktayım..

Yoruldum !!

Yoruldum! sevdiğim çok yoruldum
Dostlarimin söyledikleri sözler bu kadar acitirmiydi ki beni ?
Hayır!!seni tanidiğim için söyledikleri acitmazdi!
Ama bugün anladim!Ben seni tanimamişim tanidiğimi sanmişim
içim titriyor,kalbim sizliyor,nefesim daraliyor...
Bu Aşkın çıkış yolu nerde? Bulamiyorum
İlkindim,ilkimdin...
Bu kadar la kaldik biz
İlk ve son olamadik birbirimizde kalamadik
Günün birinde olurda kalbin benim için sizlarsa
gell !!

Belki o eski güzelliğimi kaybedicem , belki saçlarima aklar düşecek ,ve belki yüzümde yaşadıklarımı anlatan çizgiler oluşucak...

inan! yeminim olsun
züleyha nin yusufu beklediği sabirla bekliyeceğim seni !
ama ne olur o eski gözlerinle gel !
evet belki zor ama eğer günün birinde için titrerse benim için
eğer ben tekrar var olursam yüreğinde zorluklari dinlemez sevdamız

kaybolup gitmemen için yüreğimden
seni her gece yatmadan önce suluyorum.. her gün daha da
büyümen için ...
yarinlarimda bekliyorum seni!sulamiş olup büyüttüğüm senle
Yeni bir hayata merhaba demek için ...

SENİ SEVİYORUM

Sensiz Kalmışlığın Ortasındayken..

Arkama bakmadan yürüyüşlerim olur ya bazen, kimin haklı olduğuna aldırış etmeden amansızca...
Farkında olmadan kimin doğru, neyin yanlış olduğunun....

Ama bilirim, bilirsin ve biliriz ki ...
Acımı şişelere gömüp, hırsıma yenilip çekip gitsem de gece yarıları ...
Asıl sancı yorgunluktan esir düşmüş bedenim uyandığında,
Çaresizlik içinde sensiz kalmışlığın ortasındayken, kollarımı boş görünce koyarmış ...

Kaderim buysa eğer ;
Hükümsüzlüğün ilanıdır bu son dönüşüm...
Hırs içerisinde kendimi acılara son gömüşüm...
Kaçtıkça arkamdan gelene dur diyemem,
Sensizliği birdaha yaşamaya bir ömür söz veremem ...

Caddelerde Sisli, Puslu Bir Kış İkindisi


Caddelerde sisli, puslu bir kış ikindisi. Ağaçlarda salkım salkım eski zamanlardan kalma anılar... Yapraklarda yere düşmeye hazırlanan yağmur damlaları... Bir yaprak kıpırdıyor işte, gümüşi bir damla usulca yere düşüyor. Sen sanki, yaprakların arasından bana müzipçe gülüyorsun. Beni her zaman şaşırtırsın zaten. Beni her zaman güldürmeyi bilirsin. Farkına bile varmadan bir şarkı dökülüyor dudaklarımdan "
Rüzgâr keskin ıslığı ile şarkıma eşlik ediyor. istasyon Caddesi'nin tenhalığı nedense ilk defa içime dokunuyor. Arabaya binsem ve birlikte gezdiğimiz yerlere gitsem, evimde şiirler okuyarak telefonunu beklesem, telefonunun gelmediği zaman seni başka yerlerde arasam. Sonra sen gelsen yanıma, yine "seviyorum" desen, ben yine senin gözlerinde sonsuzluğa mahkum edilen aşkımı görsem. Ayrıca şarkılar gerçek oldu bu kez. Caddelerde rüzgâr, aklımda aşk var.
Yalnızım, üşüyorum, özlediğimse çok uzaklarda. Benimse herşeyim aynı. Geceleri bodrum katlarına yağmur daha çok yağıyormuş, bugünlerde bir tek bunu ögrendim. Bir de geceleri daha uzun sanki, bitmek bilmiyor. Bana anlatmak için neler biriktirdin içinde? Benim sana anlatacağım yeni birşeyler yok. Dedim ya, her şey aynı. Ama sanki biraz mahsunluk çöktü üzerime, bir de gülüşlerim sanki biraz azaldı. Sen olsaydın hemen anlardın. Sen benim herşeyimdin. Arkadaşım, dostum, öğretmenim, sevdiğim. kısaca hayatımın aşkıydın
Koşulsuz bir sevgiyle sevdim seni, bağlandım. sen bana okadar yakın bir okadarda uzaksın aynı gökyüzünü paylaşsakta . Benimse içimde kocaman bir boşluk var. Hayır, Üzülmüyorum, içimdeki boşlukta birtek özlemin yankılanıyor. Hayır, sana anlatmak için yeni şeyler biriktirmiyorum içimde, çok istesen hikayeler uydururum. Ama hikayelerimden önce itiraflarım olacak. Kendimden bile gizlediğim duygularımın itirafları. Sana aşık olmaktan delice korktuğumu, sana bakarken içimin titrediğini. Daha pek çok, sırrımı anlatacağım sana.
Gerçi anlatmama gerek yok, sen zaten hepsinin çoktan farkındasın.
Bense odamda senden uzak. Hayır beni merak etme, üzülmüyorum. Biliyorum, ikimizde yoktuk bu aşk başladığında ve çok iyi biliyorum, sonsuzluğa mahkum edildi bizim aşkımız. Dedim ya, beni merak etme. Üzülmüyorum. Yalnızca biraz, biraz üşüyorum...

11 Aralık 2008 Perşembe

Sevmiştim Seni

bir organ nakli gibi sevmiştim seni..
çürük gözlerine bağışlanan ellerim,
yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim,
darmadağın kadınların darmadağın ettiği erkekler gibi,
çok tehlikeli bir sırrı saklar gibi sevmiştim seni!


çok eskimiş bir aşkın hatırlanması,
sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması,
aslında işin açıkcası,

rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi,
fırtınanın camı çerçeveyi indirmesi gibi,
hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi,
geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi sevmiştim seni.



ruhum kan kaybederken, nasıl tutardım seni şimdi bir deniz gibi,
neticesi olmayan bir sebep gibi?
"ortalık yerde, durup dururken sevmiştim seni."




atlara kalırsa, çoktan kaybettik savaşı.
mızraklar kırıldı, kalkanlar delindi, ganimetler paylaşıldı,
kasaba meydanında birbirini dövmekten yorulan iki kovboy gibi,
bir tabancayla tetiği gibi,
bir tabancanın kabzasıyla ibiği gibi,
kendisinden farklı, kendisinden ayrı,
bir silah şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi,
aynı bedene sıkılacak iki el kurşun gibi,
"katille kurban arasında o bir kaç saniyelik telaşla
sevmiştim seni..."

Efsun

Unut/ma beni...

Ruhum komada... Ruh ölür mü? Ruhlar/da ölür, yorulur senden öğrendim...

Dinle/me, kalp atışlarımı... Onlar çoktan durdu... Nabzım karışmıyor artık, sesine!

Senin sokaklarında adımı heceledim hep... Adımı aradım yüzünün tutunaksız merdivenlerinde... Dilinden düşerken yerlere, kirpiklerine astım Ef'i, Sun savruldu bilmediğim bir kente, ayaklarının güzüne!... Ef-Sun düş'tü, kanadı...
Sana her uzanışımda, üstüme bastın... Dib(-in)e vurdum en dibe!...

Ruh katili! Acıyı ördün saçlarıma, gecelerimde ki yıldızları indirdin yeryüzüne, gülüşlerimi hapsettin duvarlarına! Beyaza leke düşer dedim, mürekkebin kirletti düşlerimi! Ay ışığı'ndan yıldızları (ç)alamıyorum, göğe ellerim uzandığında, ekleyemiyorum gözlerime, tekrar gülerlerdi belki! Yerine koy onları! Yakışmadılar yeryüzüne, tıpkı senin aşk(-ım)a yakışmadığın gibi!

Nefes diye soluklandığım hava, ciğerlerimi boğuyor... Parçalanmış ömrüme yama yapıyorum bıraktığın hüznü... Ama arada bir de düşünüyorum, delik deşik aldanmışlıklarım dururken sen değilsin bu mutsuzluğun nedeni... Hep koyu siyah yalnızlıktı taşıdığım, şimdi içine kırmızı damladı.

Sol yanımda ki kesik, ihanetinin arsız dikeni! Sus, bana aşk de/me! Yoksu(l-n)luğunda peydahladığın, (p)hiçim ben! Ayazlar da üşüttüğün, gülüşlerinle emzirmediğin, sana aç bıraktığın! Suretimin aslı yok! Adım yok! Babam yok! Yoklukların içinde (p)hiçim! Faili belli olan (h)piç! Mezar taşıma adını yaz! Doğuşuma sevinmedin sevgili(m), ölümüme ağlasın melekler(in)!

Cesedimde parmak izlerin var! Yaşanmışlıklar(-ımız) tebessüm ediyorlar her köşede... Olay yeri inceleme ekipleri gelecek birazdan! Yalanları kuşan/ma... Tanrı inecek, anlatacak cinayetini!

Ne çabuk bulandım kırmızıya, siyahın masumiyetindeyken... Rahmim de kürtaj kırıntıları... Oluk oluk akıyor geceye kan!

Oysa prensestim ben ölmeden önce, camdan/dı yüreğimin ayakkabısı...

Masallar değişti, büyüdük...
Dedim ya; camdan/dı yüreğimin ayakkabısı zaten... Kırıldı(m)!

Gerçekleri kandıramaz kelimeler(in)...

Gidemezsin dedin...

Gittim...

Öldürürüm dedin...

Zaten ölüy(d)üm...

Terkettin...

Kaldın, kalandı terkeden! Yürek kapımı kapattım... Ayakkabımı eşiğine bıraktım...

Bana el/veda(lar)...

Özgürsün artık, yazılmayacaksan olsan da satırlarımda;

Günün aydın olsun Efsun'suz tümce...

Yaşat/ma beni...

Filmin Devamı..

Vedasizca gittigin ogun hani,
Gittigini sonradan anladigim OGUN



ertesinde.....

Bosluklardan bosluk begendim, Ruhum bir tele tunedi...

Senaryolar yazdim sirin gorunen;
Belkili cumleler kurdum hakliligina inanan...

Endiselendi bazen sozcukler;

Ya basina birsey gelmisse,
ya hastaysan
ya vazgecmissen yasamdan
ya korsanlarca kacirilmissan ,
ya ya ya

Sonra; Kizdim.....

Aksine boyun egdim bu kez ,

Ya unutmussan ,
Ya yollari ayirmissan,
Ya vazgecmissen,
Ya olmayacaksan bir daha,
Ya silmissen ,
Ya hatirlamak istemeyecegin anilarinsam,
Ya umursamiyorsan,
Ya siyah sutten farksizsam,
Ya senin icin olmussem,
Ya lar bitmedi...

YAYA kaldim ,
duse yazdim,sona yazdim ,
hatta ......yazdim...

Acilarin basini nekadar oksadimsa okadar acidim...Arabesk bir havada simdi ruhum, Tunedigi telden hala inmedi...

Ah aga can!

Devam ediyor yoklugun...

Ben yeniden,
masalsi senaryolar yaziyorum...

Ya Hala seviyorsan.....

Ne Kadar Benimsin Hayat ?



Ne kadar benimsin hayat ?

Hani olur ya bazen ..
Gözünüz görmez hiçbir şeyi ..
Herşey anlamsız, bomboş görünür ..
" Bak çiçekler, böcekler yaşamak güzel şey .. "
Dese de birileri, duymazsınız ..
Duymak istemezsiniz ..
Hani ..
Boğazınıza düğümlenir kelimeler de ..
Gözyaşı olup akar içinizden sonra damla damla ..
Eliniz kolunuz bağlı kalakalırsınız öylece ..
Nefes almak bile ağır gelir ya ..
Ve ..
Hayat denen o tek perdelik oyunda ..
Aslında yapayalnız olduğunuzu düşünürsünüz ..
Kimse yoktur yanınızda, sizden başka ..
Ne kadarı benim bu sayılı saatlerin ?
Ne kadarını kendim için yaşadım sanki ? diye sorarsınız da ..
Kocaman bir boşluk karşılar sizi ..
Birsürü gelgitin içinde yuvarlanır durursunuz ..
Ve kutlarsınız bir kere daha ..
" Tebrikler, sen kazandın .. " diye buruk bir gülümsemeyle ..

10 Aralık 2008 Çarşamba

Damarlarımdan Taşacaktı Ayrılığın Zehiri

Gün, eteklerini toplayıp şehrimi terk ederken, ben gecenin karanlığını aydınlatacak gözlerine yalınayak koşuyorum. Şehrimin bozkırlarında filizlenen iğde dallarını toplayıp avuçlarından mutluluklarını içmeye geliyorum. Akşam kızıllığı düşerken okyanuslara, seni hayal ediyorum bulutların avuçlarında. Sana gelirken ayaklarıma batan dikenleri toplayıp " yanakların " diye yüreğinden öpüyorum onları. Seni fısıldıyorum çiçeklerin yüreklerine. Susamış çardak kuşlarına avuç içlerimde biriktirdiğim gözyaşlarını sunuyorum. Dualarını alıyorum nice yetim kuşların. Sana kavuşmanın heyecanında alnımdan terler akıyor toprağın dudaklarına..İliklerim titriyor gözlerini solurken ... Kanımda tarif edemediğim telaş anaforları. Dilimde mutluluk yağmurlarında bestelenmiş sevda türküleri. Ellerimde dalından yeni koparılmış bir nefeslik çiğdemler. Gözlerinde geceyi emzirmeye geliyorum. Ve dizlerinde göz kapaklarımı dinlendirmeye geliyorum.
Ayazlara gebe kalmış yüreğimle konuşacak o kadar cümlelerim var ki.. Şimdiye kadar hep sen üzülmeyesin diye dudağımı büküp kelimelerimi ezdim dilimin ucunda. Ayrılık kelimelerini erteleyip bir gün tekrardan gelip gidişinin son kelimesini edeceksin diye bekledim durdum. Beklerken seni, sabır zırhını giyindim üzerime. Sustum, bir dağ gibi. Kurudum bir yaprağın sonbahardaki ölümü gibi. Yavaş yavaş ve içten içe... Ölmeyi bekleyen bir çınar ağacının solgun yapraklarını görüp köklerini bedeninden koparması gibi bende yüreğimden düşlerimi kopardım. Acıta acıta ve yavaş yavaş... Oysa öfkelere bürünüp kilit vurduğum dudaklarıma gidişin acısını anlatsam fırtınalar kopacaktı mavi denizlerimde. Belini kırıp yalnızlığın gölgesinde oturan yaralarıma bir dokunsam denize kavuşmaya hasret bir göl gibi avuç avuç kanayacaktı yüreğim. Damarlarımdan taşacaktı ayrılığın zehiri.. Biliyorum, beni ezip taşacaktı. Bentler kuracak olsam da yıkılacaktı önündekiler teker teker. Keşke bendeki sessizliği , yüreğimdeki ezikliği görüp son kez gelsen.. Toprağa gömülmüş aşkı tekrar filizlendirmek için değil; köklerinde yanan öfkeleri susturmak icin gelsen..Son kez ölümü dudaklarıma değdirip keşke kangren yaralarıma tuz diye gidişinin közlerini bassan sevgili..

" Dokuz aylık acının,
Son doğum sancılarıydı yüzümde gizlediğim.
Kangren olmuş yanlızlığın,
Son satırlarıydı alnıma çizdiğim.
Artık toprak olmuştur sevdan,
Bir sayfa değildi üzerine kapanan;
Vefasız sevdanın ölüm fermanıydı
Tozlu raflara kalkan......"

Aşk Bizi Terketmedi..

"Biz bu dünyaya üç harfin mahrecini çıkarmaya geldik…
Ayın, Şın, Kaf = Aşk”


Aşk…
“Sen” tahtına kim oturmuşsa onun adıydı.
Ödenilen bedellerin ismiydi.
“Şunu yaptım. Bunu yaptım” dedikçe kanayan yanımızın acısıydı.
En kaygan yanından yürümekti kalbin, düştükçe vazgeçmemek her düşüşte bir daha yenilenmekti.
Yüreği çatlatan en derin nefesti.
Sukutun sesiydi o.

Aşk…
İçimizin en garip telaşıydı.
Tanıdık bir isimdi
Kişiler adedince yaşanmışlık taşıyan, bilinen, ama bilindikçe unutulan yanımızdı.
Sonu hüzünlü biten masalların en zalim kahramanı iken, aynı anda en acınan taraftı.
Torbasında tek isimle gelen, bir ömür o ismi tekrarlatandı.
Klasikleşmiş bir şiir gibi her an yenilenen, yenilendikçe çoğalandı.
Hayatın nefes almaktan ibaret olmadığını öğretirken, bir gözleri ahuya zebun edendi.
Bütün “sen”li anları toplatıp, “işte hayat bu” dedirtendi.

Aşk…
En mahrem yerden çizilip, en utangaç yanımızdan sınıyordu.
Bencilliği unutup “sen” vadilerinde koşturuyor,
Ertesiz bırakıp, dünlere prangalıyordu.
Tüm mevsimleri değiştirip; zemheride yaz, yazda karakışa dönüyordu.
Şikâyet ettikçe de acıtıp, gülün dikeni oluyordu.
Her geceye bir isim kazıyor, her sabaha o ismin kırıklarını seriyordu.

Aşk…
Yalnızlığın peçesini açıyor, acılarla yüz göz ediyordu.
Dile kadar gelip yutkunulan kırgınlıkların tadı oluyor,
Yürekte kekremsi bir tad bırakıyordu.
Bu halinden hiç şikâyet etmiyor, hüzünlendikçe bileniyordu.
Yani “Ben”li anları un ufak edip başımızdan aşağı serpiyordu.

Aşk…
Üç harf tek hece iken,
Bir ömre bedel olacak kadar derindi.
Bir şey için her şeyin feda edildiğini duyduğumuzdan beri, vazgeçişlerin adıydı.
Bir damla gözyaşında tufanlar saklayandı.
O kadar güçlü, bir o kadar masumdu.
Kimi zaman hoyrat bir rüzgâr oluyor; kızdıkça yıkıp, hüzünlerde susuyordu.
Kimini mecnun edip çöllere düşürüyor,
Kimini boğup deryada yitiriyor,
Kimini zindanlara itip, kendini bitiriyordu.

Aşk…
Sonsuz sevgi vaad ediyor, her başlangıcı bitişe gebe kılıyordu.
Korkunun ikiz kardeşi olup; hiç güvendirmiyordu.
Ruhumu üşütüp, aklımı başka diyarlara sürüp,
Kalbimden bihaber eyliyordu.
Dilime sıkı düğümler atıp
Sözü namluya sürüp, en ben yanıma nişan alıyordu.

Aşk…
Aslını kimse bilmiyordu.
Yazıldıkça yazılıyor, söylendikçe gizleniyordu.
Hesapsız harcamaya gelmişti zamanı, kimseden müsaade almıyordu.
Deli bir tay gibi, dizginlendikçe dikleniyordu.
Yürek evinin kapısını zorluyor, kimi zaman açık unutuyordu
Binlerce küçük ayrıntıyı keşfettiriyor, tüm geç kalmışlıkları kanatıyordu.

Aşk…
Gitmek ve kalmak arasında sıkıştırıyor,
Hep bulmamak için aratıyordu.
Sefersiz gemilerden bilet alıyor, şehrin titreyen iskelelerinde bekliyor,
Uykusuz banklarına yaslanıyordu.
Hiç ummadığımız anda geliyor, umduğumuz anda gitmiyordu.
Zira umduğumuz an, hiç olmuyordu.

Ve öğretiyordu
Aşk: Keşkesiz kaldıkça yaşanıyordu.
Kes Sesini Yüreğim..Sus..Sus İşte...