30 Kasım 2008 Pazar
Dokunma Bana..
Son zamanlarda elimden düşürmediğim, aslında çok önceleri okuduğum, şimdilerde yine elimde gezinen kitabın kaldığım yerden sayfasını çeviriyordum ki bir ses duydum.
Dördüncü kattaki bir evden bu kadar yüksek bir ses ve bir bayan sesi dedim kendi kendime, hayret duyulabiliyormuş diye aklımdan geçirirken, malum kitabımın kaldığım sahifesine gelmiştim.
İlk paragrafı okudum, anlamadım. Tekrar baştan alıyordum ki, yine aynı ses yankılandı. Vakit buldukça pencere kenarı insanları izleme, sokaktaki hayatı seyretme hoşuma gitse de nedendir bilinmez kalkmak istemedim yerimden.
Yine anlamadığım paragraf ve bir üçüncü kez tekrardan sonra anladım ki, aklım sokaktaki sesin sebebini araştırmakta. Beynim kendi kendine bu gelgitleri konuşurken ses bir kez daha, bu kez hem acı, hem isyan, hem de nefretle "Dokunma banaaaaaaa" diye haykırıyordu..
Işığı söndürüp, perdeyi hafif araladım ve sokağımıza bakıyordum; karşı kaldırımda sokak lambasının ışığı altında, genç bir kadın kaldırım taşına oturmuş, bir iki metre ilerisinde ellerini ve kollarını çok iyi kullandığı malum bir adam ayakta bir şeyler anlatmaya çabalıyordu. Genç kadın sanki o naraları atan hiç o değilmişcesine başını önüne eğmiş dinliyor gibiydi. Bir müddet bu sahneyi izledim yada izlemeye çalıştım diyelim. Karşımdaki tabloya bakıyor ama yine beynim çok eskilerden bir başka tabloyu nazire yapıyordu bana. Orada, o şekilde, ne kadar durdum hatırlamıyorum.
Hafif aralı perdeden elimi çektim. Işığı yakmadım. Kitabımı okumak istemiyordum çünkü. El yordamıyla televizyonun kumandasını her zamanki yerinden, odanın ortasındaki sehpanın üstünden aramaya başladım. Aklım genç kadın ve gecenin bu saatinde buz gibi kaldırım taşının üstüne oturtandaydı hala ve benimle böylesine özdeşleşmesindeydi.
Kumanda elinde diye beynim mesaj gönderirken elime, içselliğimdeki bu manzaraya nağmeler eşlik ediyordu. Sıfırı tuşlarken elim, müzik odada yankılanıyordu:
sen varken gücüm olurdu,
zaman akmadan dururdu,
hatırlasana!
hani aşk seni yormuştu,
yolun sonuna koymuştu,
dokunma bana..
Kumanda elimde öylece kalakalmışım, kolumun ağırlığından kendime geldiğimde; bir kadın televizyonda bağıra çağıra "Dokunma Bana" diye şarkısını söylüyordu, bir kadın sokakta isyanını "Dokunma Bana" diye haykırıyordu ve bir kadın kirpiklerinde aynı lisandan bir hüzünle "Dokunma Bana" diye içini döküyordu..
Jet hızıyla düşünceler birbirini solluyordu. Biri hızlansa hemen bir diğeri onu yakalıyor, daha önceki bir acı, daha sonraki bir vedaya yol veriyordu.. Dörtlüleri yakıp, sağa çekilebilir miydi hayat?..
Hanidir nereye koyacağımı şaşırdığım kazanılmış acılarım vardı.. Hepi topu bir kere kullanılmışlardı.. Yepis yeniydiler ama yenilerine de yer açmak lazımdı.. Az kullanılmış "sevdiceğim"leri, "biriciğim"leri takas ediyordum "vazgeçtim senden"lerle...
Şimdi bir kadeh kırmızı şarap zamanı diye geçirdim içimden.. "Şerefe" denmeliydi sen'de unuttuğum ben'lere, "şerefe" denmeliydi bana bu siyah şehiri armağan eden sen'lere..
Yavaşça doğruldum yerimden, ışığı yaktım. Gözlerim kamaştı. Gittim bir kadeh doldurdum kendime, bu kez de mutfak camına yaslandım.. Dışarıda simsiyah bir yalnızlık akıyordu ve ben kırmızı bir tadla yudumluyordum yalnızlığı.. Cama dayalı siluetime baktım, sanki içime bakan bir başka "ben" vardı dışarıda.. Suratı asıktı, dik bakıyordu, kaşları çatıktı.. Belli ki memnun değildi ben'den.. Oysa ki o ben'i yapmak için çok uğraşmıştım. Şimdi bu tafralar da neyin nesiydi?..
Bir daha derinlere dalacak oldum, siluetimdeki gözbebeği baktı bu kez içimin derunine.. Ve yalvarırcasına, sessiz bir feryat duydum yüreğimin orta yerinde "Lütfen artık.. DOKUN BANA.."
Sen De Üzüldün Mü?
uyandım birden seninle
gece üçü bulmamış
bir bulut durdu gözümde
hasret bize uymamış
Bize yakışan ne çok şey vardı. Heyecanlar, mutluluklar, kahkahalar. Bunların içinden ağlamayı seçtik. Ayrılığı seçtin sen. Ben ardından yas tutmayı. Benim seçimim zorunluydu. Ya seninki? Ben çok ağladım ardından. Sen de üzüldün mü?
kalp kalbe karşı derler
sende üzüldün mü
ay bile çeker gider
geceyi düşündün mü
Öyle güzeldin ki dünyamda. Öyle kirlendi ki dünyam senden sonra. Avunmak öyle zorlaştı ki, yaşamak o kadar ağrılı ki, yalnızlık o kadar ağır ki…
yalnızlık bende saklı
çıkmaz bir an dışarı
elimde bir fotoğraf
o şimdi burada olmalı
Hep iyi şeyler istedik birbirimiz için. Yada birbirimize öyle söyledik. – yada sen bana öyle söyledin-. Şimdi kötülükler sardı dört bir yanımı. Şimdi korkulardan bir yorgan üzerimde. Sensizliğe alışmaya çalışmaktan daha zor, sensizliğe alışacağımdan korkmak.
Hep iyi şeyler istedik birbirimiz için.
Ve birbirimize en büyük kötülüğü yaptık gördün mü?
Kalp kalbe karşı derler
Sen de üzüldün mü?
Hiçbir Şey'im..
Elimde avucumda ne varsa yitirerek yürüyorum, gözlerinden başka bir yere bakmamaya çalışarak, çünkü gözlerin deniz fenerim benim, gözlerine bakmazsam, düşeceğim!
"İçinde sen olmasan, bu hayatın başka nesi var ki" diye düşünüyorum çoğu zaman. Yanımda sen olmasan, neye güveneceğim, yüreğimde sen olmasan, neyle besleneceğim?
Her yanı kırık bir köprü üzerinde ilerliyor yaşamım. Ayağımı bastığım parça, kopup kayboluyor uçurumun uçsuzluğunda, gözlerine bakıyorum bense sadece, gözlerinde aşkın en saf hali var, ellerimden tutuyor gözlerin, gözlerin yaşamla aramdaki köprüleri bağlıyor.
Sana baktıkça, anlıyorum; aşk; bambaşka bir hayat sunuyor bana, umutlar sunuyor, aşk beni karşı kıyıya geçiriyor. Yıkılan köprülerin üzerinden düşmeden yürümemi sağlıyor.
Aşk bana seni sunuyor.
Gözlerini kapatmaktan söz ediyorsun sense bana, yorulmaktan söz ediyorsun. Tüm bunları bilmeden, kendince yaşamaya çalışıyorsun, kendi uçurumlarında parçalanıyorsun, benim yaşamıma bağ olduğunu bilmeden, kendi bağlarını koparmak istiyorsun.
Oysa sen gözlerini kaparsan, ben yaşamdan düşeceğim.
Eğer sen vazgeçersen, ben öleceğim!
Avuçlarımda sakladığım üç beş kırık umudum var sadece, başka da hiçbir şeyim!
Sana bunlardan başka bir şey veremiyorum. Sana mucizeler vaad edemiyorum. Ama söz verdiğim gibi; mucize aratmayacak kadar seviyorum seni. Hep söylediğim gibi, tek yapabildiğim şeyi; en güzel yapabildiğim şeyi yapıyorum;
Seni seviyorum.
Elimden başka bir şey gelmiyor ki,
Avuçlarımda sakladığım üç beş kırık umudum var sadece,
başka da hiçbir şeyim!
İnat [ Anlayana ]
Acıma!
Uçurumun kenarında hayata inat gülebilen bir su düşüyüm ben.
Güzelliğim kaybolur yüzümü şehre dönersem. Bu aceleci insanlar, bu çıkar dünyası, bu leş kokularında barınamam ben.
Yüzümden/yüreğimden kahırlara veremem. Öyle bilmediğim renklere, kolay kolay sinemem ben!
Hey! beş kuruşa masumiyetini satan yeşil, büyüdün mü biraz kirlenince, yoksa birikti mi özlemler kuytu köşelerinde?
As beni!
Beni öldür!
Beni kurşunlara diz!
Beni alıkoy mutluklardan!
Kendini okşa karalarınla!
Üzgünüm, sana benzeyemem!
Bak bakalım var mı kendinden izler yüreğimin ellerindee, çok zorlama seviyormuş gibi yalan da olsa hissettiremem.
Dünya buysa, koşullar bunu gerektiriyorsa, gereksirse emanet ederim kendimi uçuruma.
Gerçek şu:
Uzak dur!
Bu erinç, sana benzeyemem!
29 Kasım 2008 Cumartesi
Acı Hatıralar..
Acı hatıralarla bu evde [Hiç hafızanızı silmeyi denediniz mi? Yaşadıklarınızı bir yana atıp yepyeni bir yaşam kurmayı? Peki ya onca yaşanmışlığın üzerine yepyeni bir hayat yaşamak ne kadar kolay olabilir ki? Hayır hayır; ikinci bir bahar değil ikinci bir yaşam sözünü ettiğim... ]
Bitmekte gün yine kederli ["Kim cesaret edebilir ki buna" diyerek başlayan beylik cümleler değil, düpedüz yenilginin itirafı bu. Ezile ezile, hırpalana hırpalana bir yenilgi üstelik...]
Sıkıldım bu sefer hakikaten [Gece sona ererken ve her yer sesliğe ve karanlığa bürünmüşken, radyoya uzanır eliniz. Kim bilir ne kadar uzun zaman olmuştur, o sihirli kutudan çıkan melodilere ruhunuzu teslim etmeyişiniz...]
Büsbütün dağıttım kendimi [Her çalan şarkıda siz varsınızdır, size dair anıların söyleniyor olmasına önce gülümser, kadehinizdeki zehri yavaşça yudumlarsınız...]
Ben bu saatten sonra [Yorgunsunuzdur, omuzlarınız da ise taşıyamayacağınız kadar yük hala duruyordur. Kendinizi olduğunuz dan da yaşlı hissedersiniz o an. Direnmeye çalışsanız da o güçsüz omuzlarınızın çöktüğünü hissedersiniz...]
Hizaya gelsem ne olur [Üstelik sizi hizaya sokmaya çalışanlara, gücünüzün üzerinde gayretle hayata tutunmaya mecbur edenlere isyan edersiniz...]
Ben bu saatten sonra [Gülümsersiniz önce ve ardından şiddetli bir isyan yaşarsınız tüm benliğinizde. Damarlarınızda kan daha bir şiddetli akar. Sesinizin çıktığı kadar bağırıp isyan etmek istersiniz...]
Sevdayı bulsam ne olur [Her yanınız çevrelenmiştir, hareket edemez halde olduğunuzu düşünürsünüz. Onca emek, onca isyan, son bir çaba ile tırnaklarınızı geçirdiğiniz hayatın elinizden kayıp gittiğini fark edersiniz. Bildiğiniz tüm küfürleri sıralarsınız ardarda...]
Aklıma gelenleri söylemem lazım [Belki bir sihirli el, belki de korkularınız, ya da güçsüzlüğünüz engeller sizi. Dilinizin ucuna kadar gelen kelimeleri yutarsınız. Yutkunursunuz güçsüzlüğünüze...]
Lafımın arkasında durup dönmemem lazım [Kendi kendinize verdiğiniz sözlerin, gururla kurduğunuz cümlelerin hiç birinin anlamı yoktur. Telefonunuza uzanır elleriniz. Defterden dildiğiniz ama aklınızdan silemediğiniz numaraları tuşlarsınız tek tek telefonuzuda...]
Eğilmeden kırılmadan dimdik ayakta [son numarada ekranda çıkmıştır. "Nasıl ve ne zaman istiyorsan öyle ve o zaman yaşa" Pehhhhhhh... ]
Hatta belki bu şehri terk etmem lazım [Belki de şimdi yapmalız. Şu anda. Hemen yapmalıyız. Ya da becerebiliyorsak unutmalıyız. Hayır hayır; ikinci bir bahar değil ikinci bir yaşam sözünü ettiğim. Belki de yaşarız. Kim bilebilir ki?..]
Çoktandır özlemini çektiği yağmur kokusunu ciğerlerine çektiği pencereyi kapattı. Perdeyi örttü. Çocuklarsa sessizce oyunlarına geri döndüler. Günlüğünü eline alıp masanın başına geçti. Kurşun kalemleri severdi; arkasında diş izlerinin bulunduğu. Mavi bir sayfa çekti dikkatini. Mavi kuru boya ile tamamen boyanmış ve üzerine yine kurşun kalemle bir kaç satır düşülmüş; "Ben o mavide kaldım, o kayada ve o güneşte kaldım. Tam orada." Gözleri satırlara takılı kaldı. Saatlerce öylece masanın başında hep aynı mavi sayfada uçsuz bucaksız mavilerde kaldı...
Dedim ya; Olmadı, olmuyor, olmayacak...
Bende Kalan Şarkıların Var..
Korkularım var biliyorsun
Biliyorsun yaşamım dört duvar
Ne çok şey vardı seninle yaşamak istediğim. Seninse zamanların tükenmişti. Sadece durup bakmayı görmek sanıyordun. Beni görmeye zamanın yoktu. Sadece duymayı dinlemek sanıyordun. Çığlıklarım sana ulaşmıyordu. Aramızdaki duvara bir tuğla daha ekleniyordu sonra. Sevgim duvarlarda parçalanıyordu. Sen bunu yaşam zannediyordun, benim yaşamım zannedişlerinde tükeniyordu.
Duvarlardan taşmak istiyorsun
Çizilmemiş duvarlarıma
Kapılar dar yapılar dar
Aşk geniş ovalar arar
Durmaksızın yeni umutlar buluyordum kendime oyalanacak. Birgün diyordum. Bir gün mutlaka olacaktı. Yaşanması gerekenler yaşanacak, söylenmesi gerekenler söylenecek, görülmesi gerekenler görülecekti.
Her gün yeni bir umutla uyanıyordum güne,
O gün hiç gelmiyordu.
Çıkamam duvarlarımdan
Bir de buna yaşam diyorlar
Bir tel koptu gitarımdan
Olsun kopsun saçların var
Yokken çok olan sen, çokken yok olmayı seçiyordun durmaksızın. Sana yetişemiyordu çocuk adımlarım. Yapma diyemiyordum sana. Gör beni diyemiyordum. Sen beni görmedikçe ben tükeniyordum. Sen beni duymadıkça ben susuyordum. Duy beni diyemiyordum sana, anla beni diyemiyordum.
Sen uzaklaştıkça büyüyordu duvarlar ve küçülüyordu yüreğim. Etrafına çektiğin dikenli tellerde kalıyor, kanıyordu ellerim. Mavilerim yok oluyordu.
Her gün yeni bir umutla uyanıyordum güne,
O gün hiç gelmiyordu.
Bense hep inanıyordum bir gün olacağına. Bir gün yıkılacaktı duvarlar. Dikenli tellerin yerle bir olacaktı. Acımadan dokunabilecektim sana. Sözlerim duyulur olacaktı.
Olmadı.
Gitgide büyüdü duvarlar. Duvarlar büyüdükçe yüreğim küçüldü iyice. Ben de duyamaz oldum çığlıklarımı. "Bize kıyma" sesleri yok olup gitti senin yaşam sandığın duvarların arasında.
Kıydım bize.
En çok da sevgime.
Sen geçer sanıyordun.
Büyüyordu.
Bir gün kendimi sana anlatmaya çalışmaktan vazgeçeceğimi sanıyordun. Ben seni anlamaktan vazgeçiyordum.
Bir gün benim de senin gibi düşüneceğimi sanıyordun.
Ben gidiyordum.
Birçok şeyi aldın ama
Her bir şeyi sandın ama
Gel de al bende kalan şarkıların var
Bunları hiç görmediğin gibi, yok oluşumu da göremiyordun. İzin vermiyordu aramızdaki duvar.
Ben her şeyi aldım yaşamdan.
Sen de al.
Gidiyorum.
Bende kalan şarkıların var
Hiç Yapmamam Gerektiği Gibi..
Hep bir şeyler kopmuştu hayatımdan. Bir şeyler koparmıştım hayattan ve bir şeyler koparıyordu şimdi beni hayattan. Düşünmekte diğer her şey gibi ağır gelmeye başlamıştı artık. Bir gün biteceğini bilsem de sıkıntıların (ölümle) yine de kurtulamamıştım, kurtulamıyordum ve kurtulamayacaktım, farkındaydım hayatın…
Yollarda ararken bulamadığımı üşüyen kalbim anlatıyordu, vücudumun bütün isyanına rağmen. Soğuk dedim, çok soğuk. Isınmalıydım ve ısıtmalıydım kendimi, ruhumu, yüreğimi. Küçük bir kayıkla girdiğim fırtına geçeli çok olmuştu ama güneş hala yoktu ortalıklarda, beni koruyacak. Yüreğim yanıyordu fakat soğuktandı. Bir şeyler yapmalıydım kendim için, ısıtmak için buz tutan yüreğimi, bir yağmurdan bile koruyamadığım…
Yine sen vardın olmaman gereken yerlerde. Her bitti dediğimde bir başka şekilde çıkıyorsun karşıma ve her seferinde daha bir karıştırıyorsun aklımı, kalbimi, hayatımı. Gerçeğinden kendisini kıskandırarak bakıyorsun bulaştığın her rüyada ve ben daha da özlüyorum hiç yapmamam gerektiği gibi, senin hiç gelmemen gibi hani.
Sadece hatırlamak istediğim yerleri kaldı şimdi, uzun olduğu kadar çabuk biten bir gecenin ve sonrasında yakamı bir türlü bırakmayan bir alacakaranlık ertesinde. Yatağımda öylece uzandım, kalbimin bütün ağırlığı kalbime vururken ve bırakırken bütün benliğimi bir yastığın üstüne usulca, düşündüm düşlediğim her bir şeyi tekrardan. Çıkamadım içinden yine kaybolduğum derin karanlıkların. Çünkü göremiyorum artık, senin söndürdüğün o ışığı; bulamıyorum işte, senin kaybettiğin o mutluluğu.
Belki..
Seni sevdiğimde senin bambaşka olduğunu sanıyordum.Sıcacık yüreğinle beni sarıp sarmalayacağını, beni koruyacağını sanıyordum. Senin yıllarca beklediğim, özlediğim, sevdiğim, hayallerimde bir türlü bir yere koyamadan el üstünde taşıdığım o adam olduğunu sanıyordum. Seni sevdiğimde sonsuza dek ellerimden tutacaksın sanıyordum.
Sonra anladım ki, ben sadece sanmışım. Sadece ben yaratmışım bunları.
Seninle yaşadığım hayatı ben kendime abartmışım.
Her şeye değeceğini düşündüğüm yaşamım ve bir yaşama değeceğini düşündüğüm aşkım paramparça ellerimde. Hangi parçasını tutsam yüreğimi kesiyor. Nefret etmek istiyorum senden. Nefesimi kesen sevginden kurtulmak istiyorum. Gitmek istiyorum bu dünyadan. Ölmek istiyorum. Senin içimde eriyip gittiğin gibi, eriye eriye yok olmak istiyorum.
Bir şeyleri değiştirmek isterken kendimce, yine sadece istiyorum. Hiçbir şey yapamıyorum. Hayatımın hiçbir cümlesine sokmadığım “keşke” ler sarıyor yaşantımı. Keşke bu kadar sevmeseydim seni…
Belki o zaman…
Belki.
Ben kardan bir adam sevdim gülüşü şapkasının altında saklı
Elleri ceplerinde
Çocuk kahkalarıyla örülü bedeninde ateşten kor yüreği
Ben bu kış bahar hiç gelmez sandım
Bir sabah uyanınca güneşle dünyam başıma yıkıldı
Ne kar vardı, ne kardan adam
Artık sadece hayali vardı anımsadıkça ayazı yüreğimi yakan
28 Kasım 2008 Cuma
Sen Yoksan Ben Yokum..
Sensiz aldığım nefesin yüreğime yetmediğini bilmeni isterdim. Sensiz yaşadığım her günün harcanmış gün olduğunu bilmeni, seni sevdiğimi, seni sevmenin bana yetmediğini, sevmekten çok kendimi sana adamak için çırpınıp dururken, seni ne kadar çok seversem seveyim hep daha fazla sevebilirmişim gibi geldiğini, seni canım gibi, nefesim gibi, suyum, ekmeğim gibi bildiğimi bilmeni isterdim.
Bilmedin.
Ben de söylemedim.
Söylemekten çok yaşatmak istedim bunları sana.
Sana bakarken yüreğimin nasıl sıkıştığını, nasıl çocukça bir heyecanla çarptığını, sana her dokunuşumun ilk dokunuş olduğunu, her gülüşünün bir damla huzur, her bakışının binlerce mutluluk olduğunu söylemeden gör isterdim. Yaşamımdan bir parça değil, yaşamımın tamamı olduğunu, sebeplerim, ümitlerim, gerçeklerim olduğunu bil isterdim.
Bilmedin.
Ben de söylemedim.
Herkesin bildiği, gördüğü, anladığı kadar anla istedim hayatımdaki anlamını. Gittiğinde anlamsız kalacağımı bil istedim. Bilmek yerine gitmeyi tercih ettin sen. Ben de dur demedim. Deseydim değişir miydin? Deseydim daha mı az yakardın canımı? Deseydim bilir miydin bunları? Söyleseydim gitmez miydin?
Söylemedim diye mi gittin?
Artık bir anlamı var mı bunları bilmemin?
Bir şeylerin anlamı var mı artık?
Yok…
Ne Halim Varsa..
Oturduğun koltuğa gömülmüştün sanki. Sanki ölmüştün. Başın ellerinin arasında, görmek istemeden ama bu gerçeğe katlanarak duruyordun öylece.
Gidiyordum
Dur demiyordun.
Durmuyordum.
Seni bekliyordum.
Ölmeyi dilediğim nadir anlardandı…
Kızgınlığını, dargınlığını hatta belki nefretini alıp sırtıma, öylece kaldım hayatın tam ortasında. Issızlaştı bir anda, kapının arkasındaki dünyada hayat bitti.
Burada kal, yaşam burada demedin.
Dışarı çıktığın an nefes alamazsın demedin.
Ölürsün demedin.
Öldüm…
Her hareketimde yalvardım sana. Sen sessizce sigaranı yakarken, elimden geldiğince yavaş gidiyordum. Dur demek için zaman yaratıyordum sana. Yarattığım zamanları sessizlikle harcıyordun.
Gidiyordum.
Dur demiyordun.
Hoşça Kal dedim son gücümle. İstiyordum ki, seninle kalmak istiyorum de. Ancak o zaman hoş olur kalmam de. “ Ne halin varsa gör” dedin sinirle kalkarken, kapıyı çarparak çıktığın oda daraldı. Birden bire karardı dünya. Birden bire öldüm.
Kapıdan çıktığımda dünya değişmişti sanki. Bildiğim yaşam değildi gördüğüm. Islak sokaklara, soğuk havaya ve devam eden yaşama katıldım ben de. Ağladım var gücümle. Oturduğum kaldırımda, baş başa kaldığım yalnızlığımla ağladım. Ağlamak hayatı kolaylaştırıyordu. Yada gerçeğe inanmamı.
Sonra yürüdüm.
Yürüdüm.
Yürüdüm.
Ne halin varsa gör dedin.
Ne halim varsa gördüm.
Ölsem, ölsem, ölsem... hemen şimdi
Kaçsam, gitsem, kaçsam... tam da şimdi
Bu kez pek bir afili yalnızlık
Aldatan bir kadın kadar düşman
Ağzı bozuk üstelik... bırakmıyor acıtmadan
Bu kez pek bir afili yalnızlık
Ağlayan bir kadın kadar düşman
Tuzaklar kurmuş üstelik
Bırakmıyor acıtmadan
Bitiyorum her nefeste
Ne halim varsa gördüm
Çok koştum, çok yoruldum
Ve şimdi ben de düştüm...
Sövdüm, sövdüm, sövdüm ben dünyaya
Acılara, sokaklara, ait olmaya, insanlara
Değmezmiş hiç uğraşmaya
Bu kez mecalim yok hiç dayanmaya... dayanmaya...
Senden De Vazgeçtim..
Ama anladım ki bu bile haram bana. Ne huzurum var ne de aşığım dediklerimin sadakati…
Rahat uykulara dalmayı, huzur içinde uyumayı öyle çok istiyorum ki. Ama eksiliyorum artık, tükeniyorum yavaş yavaş… Beden aynı beden belki ama ya o ruhum, Hele o dokunuşlar…
Dokunuşlar aynı değil ki, aynı hislerle dokunamıyorum… Kendi dünyamı kendim bozuyor ve ardından yine kendi ellerimle kurmaya çalışıyorum. Yıkıp kurmak... Elimden gelen sadece bu......
Kendi hayatımı yıkıp yıkıp kuruyorum. Canım çok yanıyor.. Canımın acısını unutuyorum zamanla... Hayır, hayır, unuttuğumu sanıyorum... Kendimi kandırırsam, çevresindekilerin de bu yalana ortak olacağını düşünüyor, kendimce oynuyorum. Hem kendi, hem de başkalarının yaşamlarıyla...
Yoruldum artık. Yıkılıp tekrar ayağa kalkmaktan yoruldum. Kendi hayalimin sonunu bulamıyorum. Belki de bir sonu yok. Yaşamı boyunca da o sonu sanırım yakalayamayacağım... İçimdeki çocuk her geçen gün biraz daha ölüyor..
Omuzlarıma çökmüş bir ağırlık var. Hani tam kendinizi iyi hissettiğiniz anda gelip çöreklenen, gitmeyen, bitmeyen ve yitmeyen...
“Ve hiç gitmeyen, bitmeyen, yitmeyen sadık dostum hüzün...”
Sevdiklerim tek tek gittiler... Bir ihanet, bir bir isyan, bir umutsuzluk. Hepsinin bir sebebi vardı ayrılıklarımın. Sebebi de olsa vedalar hep hüzünlü... Bu bir oyun belki de ve o tiyatro sahnesinin senaristi yönetmeni hep başkaları.. Ben ise sadece bir oyuncu olarak kalıyorum.. Hayatıma birileri giriyor senaryolarını veriyorlar elime ve ben yalnızca oynuyorum... Engel olamıyorum bir çoğuna, gelip kendi oyunlarını oynatıyorlar bana... Bazen bir şeyler öğrenirim desem de hep bildik senaryolar, hep bildik adımlar...
Vazgeçiyorum… Sıkıldım ben artık bu oyunlardan, bu sevgi nedir bilmez insanlaradan!!....
Bende Ağlayacak Hal Kalmadı..
Durup durup sevdiklerini anlatıyorlar satırlara
Alev alev yanan gözlerinden,
Vazgeçilmez dudaklarından bahsediyorlar hep,
Birkaç satırla tarif ediyorlar sevgilerini
Olur mu ya!
Böyle sevgi olur mu hiç.
Ben de anlatmak istiyorum bazen
Birkaç kelime karalıyorum kağıdıma
Ama nedense olmuyor...
Bir türlü seni tarif edemiyorum,
Sendeki karmaşayı anlatamıyorum.
Kendim bile bilmiyorum nasıl anlatabilirim ki...
Kelimeler yetmiyor;
Bir avuç çamur alıp şekil veriyorum,
Seni anlatsın diye.
Çamurlar ellerime yapışıyor hep
Sonsuzluk oluyor, zaman oluyor,hayal oluyor da
Bir türlü sen olmuyorsun...
Seni hayal ediyorum geceleri;
Seni düşündüğüm gündüzlerden sonra.
Tamam sana gülmek yakışıyor ama
Hep beni ağlatmak niye?
Olur mu ya!
İnsan sevdiğini üzer mi hiç?
Ellerin giriyor koynuma sabaha karşı
Her yanımı sen sarıyorsun sımsıcak.
Nefesin sarıyor, tenin sarıyor
Ve seninle birlikte tekrar uykuya dalıyorum.
Ne kadar sürecek bu karmaşa;
Nereye kadar?
Yeter artık seni anlattığım
Biraz da sen anlat beni gökyüzüne
Biraz da sen konuş yağmur damlalarıyla
Ne olur biraz da sen ağla yokluğuma
Bende ağlayacak hal kalmadı....
25 Kasım 2008 Salı
Hayatı Iskalama Lüksün Yok Senin..
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. Iyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar
yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü
de cabası....
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
DarmaDağın Yalnızlığım....Kendim[e] Gidiyorum…
Gidiyorum sensizliğe...
Kanayan yaralarımı ardımda bırakıyorum...
Sadece ‘’kendim[e]’’ gidiyorum bu kez...
Hatalarım,
Korkularım,
Sende düğümlü...
Bir tek müzik kutumu alıyorum yanıma...
Kapağını açıyorum,
İnceden bir melodi kulaklarımda...
Önce mutluluğum sonra hüznüm,
Geciyor gözlerimin önünden...
Özgür bırakıyorum duygularımı...
Ve usulca kapatıyorum kapağını...
Dönüyorum darmadağın yalnızlığıma...
Düşünüyorum...
Üç yanlış bir doğru...
Elimde kalan ‘’boşluk’’...
Anlıyor musun?
Boşluk istemiyorum sinmiş duygularımda...
Anlamsız ne varsa, geride bırakıyorum...
Kaçıyorum sensizliğe...
Gidiyorum, cevapsız sorulardan...
Gidiyorum, susmayan çığlıklardan...
Gidiyorum, zifiri karanlık gecelerden...
Derin sulara...
Mavi yüklü huzura...
Sensizliğe...
Kendim[e] gidiyorum...
Beni Affet Yüreğim..
öyle bir yaşadım ki ne arasan hepsinden geçtim
en son senin limanın seçtim
beni affet yüreğim bu kadar acı çekeceğini bilmedim
ben ağlamayı bilmezdim sayende öğrendim
intihar mavisi gözlerinde asılı kalan bendim
ne vardı gözlerinde damla damla eriyeydim
beni affet yüreğim bu kadar acı çekeceğini bilemedim
umutlarım asılı kaldı hasrette isteyemedim
seni düşlerimde bile göremedim
sen aktım gözyaşlarımda dokunup silemedim
beni affet yüreğim bu kadar acı çekeceğini bilemedim
sen benim aşkta yenilgim bunu artık kabullendim
sen bana acıların baş kentisin başlarda seçemedim
ben sana çoktan tek kişilik sevdam dedim
beni affet yüreğim bu kadar acı çekeceğini bilemedim
hüzün işgalinde şimdi hayatım kimseye söyleyemedim
içime attım sadece seni anlatan şarkılarla dertleştim
mutlu olma hayallerimi senle gönderdim
beni affet yüreğim bu kadar acı çekeceğini bilemedim
her şey zamanla yalan oluyormuş farkına varıpta göremedim
kim bilir kaç sefer ölümü aklımdan geçirdim
ben hiç bu hallere düşecek biri değildimm
beni affet yüreğim bu kadar acı çekeceğini bilemedim
24 Kasım 2008 Pazartesi
Mektup..
Can gibi gidecekti ! İşte şimdi bir mektup yazıyorum sana, yüreğimdeki tüm cümleleri döküyorum satırlarıma. İyi dinle, iyice oku her harfinde her cümlesinde kanımı akıttım içine...
Seni özledim diyerek de başlanabilirdi bir mektuba yada seni seviyorum diyerek de.. Sıyrılıp gider tüm korkular şehrin tam ortasında yapayalnız kalınca ve üşüdüğünde harfler donuk bir hikaye başlar dile düşmeyen sessiz bir sevda da..
Zindandan sıyrılıp gelen, koşan bir nihavent rengi yalnızlığın renkleri dağılır kağıtlara. Sonra bir nehir geçer insanın şah damarından. Öyle bir nehir ki bu yoldaş, sen artık sen değilsindir. Gayrı sarmıyordur artık yaralarını senin bakışların. Canım acıyor diyerek de başlanabilirdi bir mektuba !..
Devrimler; kaç defa yitip gittiler ?
Bir şair ne diyor biliyor musun?
" Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini, aşık olunca da büyür gözbebeği. Demek ki aşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için maşuka 'Gözbebeğim' diye hitap edilir."
Bebeğim, canım dedim sana, sanki içimde bir candın, sanki sen benim yarım kalan mısralarım, boran fırtınamdın. Gözbebeğimsin diyerek de başlanabilirdi bir mektuba...
Uykudayım sanki. Sanki çok sevdiğim bir insan ürküyor beni uyandırmaktan. Sanki sana yaklaşınca tükenecek kelimeler. Rüzgara karşı ağlarken parçalanıyor ayak seslerim. Çaresiz bir tebessümün ardından sessiz bir çığlıkla sana sesleniyorum. Yetiş imdadıma nefes alamıyorum. Ölüyorum diyerek de başlanabilirdi bir mektuba...
Aslında sana aşık değildim diyerek de başlanabilirdi bir mektuba. Aslında sana değil bütün bu dallardan dökülen iskelet yüklü mektup. Çünkü çürüttün içimdeki seni, çünkü sen dağılıp yırtılıp giden eskimiş bir hikaye gibiydin. Çünkü sen..
VazgeçtimSenden diyerek de son bulabilir bir mektupta...
(tutunarak yarına döndüm
yarın yerinde yoktu..)
"istenmediğim yeri sessizce terk ederim
hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu
mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim"
Deseler Ki..
Deseler ki üç dakikan var; Üçünde de seni düşünürdüm... Ve bir dakika da ben ekler, dört dakika daha seni beklerdim yar!
Deseler ki; üç kelimen var. Biriyle "Sen", kalan ikisiyle de "SENİ SEVİYORUM" derdim. Ve bir kelime daha ekleyip sonuna, "Gel..." derdim sana yar!...
23 Kasım 2008 Pazar
İnat...
Sırf; Acıya inat!!!
Değiştireceğim bütün yollarımı.. yaşamam gerekeni değil, yaşanmamışlıkları yaşatacağım kendime, bedenime, yüreğime...
Sırf; Kadere inat!!!
Olur olmadık zamanlarda basacağım çığlığı, haykıracağım her şeyi, duyuracağım tüm sözlerimi, söylenmedik tek bir şey bırakmayacağım içimde.
Sırf; Sessizliğe inat!!!
Gülümseyeceğim daima, canım çok yansa bile yüzümden tebessümüm asla eksik olmayacak, kurutacağım gözyaşlarımı, hiç bir şekilde gözümden damlamayacak...
Sırf; Üzüntüye inat!!!
Seveceğim yeniden, hem de öyle çok seveceğim ki, hayat "o", "o" hayat olacak...
Sırf; İhanete inat!!!
Ve ben;
Öyle dolu dolu yaşayacağım ki bu hayatı, kaçırdıklarımın acısını, yenilikleriminde tadını çıkaracağım.
Sırf; Sana inat!!!
Ve sen;
Bitirdin acımadan b/izi, yüreğinde kalsın ömür boyu izi...
Müziği dinle, Aç sesini.. / Unut beni...
"Sen" Senfonisi
"Sen" Senfonisi Ve bulut kapattı gözkapağını.
Boğazımdaki düğüm çözüldü.
Yanağımdan o yağmur damlası süzüldü.
Sen "yağmur"umdun sakladığım,
Gözlerimden döküldün ağladığımda.
Çoğaldıkça yakan bir sevdaydın.
"Su" sandığım an ateş oldun.
Bermuda’nın sırrı sende gizliydi.
Geldim... gidemedim.
Çok sevdim.
Belki de Kaf Dağı’nın ardındaki Simurg sendin.
Dokunsam bitecek gibiydin.
Ulaşsam, "olmayacaktın" sanki.
Yokluğun varlığını şakağından vuracaktı.
Gelmedim, hep var olasın diye.
Gelmedim, hiç bitmeyesin diye.
İçimde sana dair ne çok şey...
Şimdi düşünüyorum da
Meğer ne büyükmüşsün.
Bir kalbi içine alacak kadar.
Ve aslında sen ne küçükmüşsün.
Bir kalbin içine sığacak kadar.
Sen "ben" olmuştun.
Ben senle dopdoluydum.
Kapını çalsam, "Kim o?" dediğinde;
"Senim" diyebilirdim.
Ah "ben", senim.
Ben senim...
"La" notasını duymak için dinledim şarkıyı.
Başlığını koyup bitirecektim şiiri.
Kitaın kapağına bakmak yetecekti.
Yetmedi.
Şelalenin dönüşü olmayan noktasındayım şimdi.
Bir dala tutunacak olsam,
Dal sensin.
Düşsem suyun derinliğine,
Derinliktesin.
Mecnun Leylaya şiir yazmış mıydı acaba?
Yoksa yanına "kalem" yerine "kalbini" mi almıştı?
Sadece inlemiş miydi gecelerde?
Sen de beni gerçekten sevdiğinde,
Kelimelerini uçurumdan atar mısın?
"Söz" yerine "öz"ünü bana sunar mısın?
Yusuf iradesini buldu.
Züleyha aciz oldu.
Ben seni sevdim.
Fildişi kulelerde aşk katına indim.
Şimdi vakit şarkıların sesini kısma,
Susma,
Unutma zamanı.
Yaşanmamışçasına hafızaya ket vurma zamanı.
Ne varsa sana dair yüreğimde.
Sırra kadem basmalı artık.Vakit geldi.
Bak işte , Sırattan geçiyor sevgimiz.
Sus ve yürü.
Bu senfoniye kulak ver.
Değil mi ki, bu gitmek bir dönmeye gebe;
Ve bu dönmek, hiç bitmemeye...
Sen şimdi kapat gözlerini.
Müziği dinle, aç sesini.
Unut beni...
22 Kasım 2008 Cumartesi
Gidişine Üzülüyorum Ama Kalmanı Da İstemiyorum...
kelimelerin arasına dağlar girdi
harfler birbirini kaybetti
bekleme odasına alındık aşkta
parmak uçlarımız işlevini yitirdi
sen ellerini önünde birleştirerek uzaklaştın
bense başımı ellerimin arasına aldım
içimdekinin adını bilemiyorum ama
gittiğine üzülüyorum ama kalmanı da istemiyorum
aylar sonra kanayan bir yara olacaksın
acım sıcak şimdi acımıyor belki de
soğuyunca sızlayacak
kapıları açık eviminin içinde kimi zaman yerlerde uyuyacağım
iki büklüm
bekleyeceğim...
ayrılığı afişe edilmiş bir sevda türküsü dilimde
içtiğim sigaralardan kısılmış sesim soğuk duvarlara çarpıyor
yalnızlık basıyor odamı karanlık yerine
yalnızlık karanlıktan daha karanlık
olsun!
benim belki de kaybolmaya ihtiyacım var
gidişine üzülüyorum ama kalmanı da istemiyorum
git...
bizim sonumuz yok sonu olan dünya da..
sözün bittiği yerde " yüreğindeyim...
Yokluğuna kanayan her gecede..
“ benden ömür uzaklıktaki yüreğinden ” kurak toprağa düşen cümlelerin ölüme mevzilenmiş namlusunda kanattım hasretini...
Sen kirpiklerini gökyüzünün ince dallarında uyuturken, ayrılıklara yataklık eden bir eşkıya gibi kelimelerin namlusunda ağlattım içimdeki çocuğun gözbebeklerini...
Sen benden uzaklarda susmaları oynarken ben sensizliği anlatan intihar mektuplarının harflerinde susturdum yokluğunun pas tutmuş çığlıklarını..
Seni sevmenin bedeli ölümle onurlandırılmışsa sevgili; gülüşlerin kefenim, saçların darağacım olsun…
Çünkü ben; ayrılık şarkılarının notalarına yaslanıp uzaklarda yarınlarım için vuslat çiçekleri toplayan kadının dudaklarından söylenmiş son mutluluk cümlesiyim..
Unutma sevgili; benden bir ömür uzaklığa gitsen de, ben hala ilk gün ki gibi seviyorum seni...
Sesini duymasam da varlığına yaslanıp dualarıma ekliyorum ıslak gözyaşlarımı...
Tozlanmış hatıralarımı gözlerimin önüne getirip getirip yüreğinle bana gülümsediğin hallerini anımsıyorum...
Lakin gittiğin günden beri her yağmurda hüzünler üşüşüyor bedenime...
Ne zaman yağmurun bulutlarla dansına tanıklık etsem; kanla yıkanmış yaşlarım düşüyor kuru toprağın ince dudaklarına.. Yaşıma,başıma aldırmadan delicesine ağlıyorum gözlerimde nem, yüreğimde sensizlik ile..
Biliyorum ki; gözlerimden her akan yaş, bana haram gülüşlerine dua oluyordur..
Kirpiklerimden akan her nem, senin yazgına senin acılarına kefaret ödüyordur umarım..
Ve geleceğini bilsem; umuda gebe sabahlara kurşun sıkardım..
Ölmeden önce gözlerini göreceğimi bilsem; dağlarını sırtlanıp tuz basardım kanayan sancılarıma..
Ah bitanem, ah hicrana yolcu ettiğim yarim.. Soğuk kış gecesi kanlı gözyaşlarınla yıkadığın duvarlara yaslanıp beni ararsan avuç içlerinde, bulamazsın beni.
Çünkü ben; sözün bittiği yerde " yüreğindeyim...
21 Kasım 2008 Cuma
Desem Ki..
Sensiz saatlere merhaba demek, sensiz doğan güneşe yüzünü çevirmek inan çok zor…
Desem ki yanımda ol gitme uzaklara, desem ki canım ol her nefeste
Desem ki ömrüm ol… olur musun sevgili???
Bazen bakmalıyım hayata sen olmadan
Bazen yaşamalıyım doyasıya hayatı
Bazen de kaybettiğimi anlamalıyım aslında
Neredesin şimdi…kiminlesin…
Sana dokunmaya kıyamazken , sana bakmaya doyamazken
Kiminlesin…
Dedim ama olmadı ;yanımda olmadın, canım olamadın…
Hele ömrüm hiç olamadın…
Neden sevgili neden
Cevapsız bırakmak mıydı sorularımı
Yarınsız bırakmak mıydı umutlarımı
Karşılıksız sevmek miydi…
Neden ????
Aslında özlemiyorum seni
Aslında iç çekmiyorum keşke yanımda olsa diye,
Aslında sevmemişim seni
Sen olmuşum da haberim yok
Yağan yağmur, doğan ve batan güneş, içim, yüreğim, her şeyim olmuşsun…
Benim olan her şeyi kaybettim şimdiye kadar
Şimdi ne hayatım var, ne canım var, ne de ben varım…
Varlığın içindeki yokluk,
Yokluğun içindeki varlık oldum…
AMA HİÇ SEVMEDİM...!
Vazgeçtim Senden...
Bu sabahta senden vazgeçtim,bütün sabahlar gibi...
güneşin ilk ışıklarına vererek umutlarımı,oyuncak dünyamın kapılarından çıkıp,girdim insan kalabalığına...
bu sabahta senden vazgeçtim,
kanlı bir gülücük dudağımda...
Bu sabahta senden vazgeçtim...insan kalabalıklarında kaybolursam, belki kaybolur diye düşündüğüm içimdeki aşkın,gözlerimde seni aratıyordu insan yüzlerinin tarifsiz derinliklerinde...
bu sabahta senden vazgeçtim,
paslı bir lanet dilimin ucunda...
Bu sabahta senden vazgeçtim...Kadifeden Kesemi takıp dudaklarıma,bir gülücük kondurup gözbebeklerime,girdim dünyanın koynuna...
bu sabahta senden vazgeçtim
sakladığım hüznüm damarlarımda...
Hatırlıyor musun bu sabahta senden vazgeçmiştim...Bu akşam da senden vazgeçiyorum;
adresimi değiştirmedim:
SENİ BEKLİYORUM,
SENDEN VAZGEÇTİĞİMİ GÖRMEN İÇİN!!!
Hafızamın Oynu...
Aşk bu kadar duygusal olmasaydı da kimseyi ağlatmasaydı.
Aşk bu kadar dalgın olmasaydı da yarını unutmasaydı.
Aşk bu kadar rahat olmasaydı da hata yapmasaydı.
Aşk bu kadar hızlı olmasaydı da düşünmeye fırsat kalsaydı.
Aşk bu kadar inat olmasaydı da intikam almasaydı.
Aşk bu kadar hayalperest olmasaydı da uykuları bıraksaydı.
Aşk bu kadar fesat olmasaydı da akılları çelmeseydi.
Aşk bu kadar gaddar olmasaydı da kalpleri yaralamasaydı.
Aşk bu kadar kalleş olmasaydı da boşlukta yakalamasaydı.
Aşk olmasaydı da hafızamla oynamasaydı.
...
gözyaşların bana acı verir
dayanamam!
bakamam gözlerine.
unut desem de unutamazsın;bilirim
üzer seni gidişim!
ama yüreğim başkası için çarparken
ne seni ne kendimi kandıramam!!
çok denedim seni sevmeyi;
çok denedim onu unutmayı!
olmadı,yapamadım!
atamadım onu yüreğimden!!
seninleyken bile onu düşündüm,onu bekledim..
seni sevdiğimi söylerken bile onu sevdim,onu özledim..
onu yaşadım sende!!....
bunu söylemek ne kadar zor bilemezsin!
ne kadar acı çektiğimi bilemezsin!
ama ben seni hiç sevmedim!!
ve şimdi gidiyorum.
bilirim üzer seni gidişim
unut desem de unutamazsın
ama artık ne seni ne kendimi kandıramam
ELVEDA....
Aşkı,
getirdiğin gibi götürmeli,
geldiğin gibi gitmelisin bu şehirden...
yakmalısın bir seferde yalnızlıkları bensiz,
külünde ayıklamalısın ayrılıkları sebepsiz,
belirsiz bir aşkı,
belirsiz bir ayın gecesinde hüküm giyerken gözlerin,
gölgede karanlığı,pençesinde öfkeyi sorgulamalısın belirsiz bir vakit.
yeterince söylenmediysen,söylenmelisin kadere.
sonra bıraktığın gibi yaşamalısın yazılanı..yazının okunduğu kadarını...
Beni,
getirdiğin gibi götürmeli,
geldiğin gibi gitmelisin gönlümden....
Seni Sildim Hayatımdan Diyordum..
Anladım ki hayatımdaki herseyi silmişim, Sen hariç..
bugün yine sesini duymak istedi canım sadece 2 saniye
Aradım aradım aradım..
nuramaralara iki kere basarak..
üçüncüsünde ancak doğru numarayı çevirdi parmaklarım..
içimdeki ızdırabı hissettin mi,
soluğumdan anladın mı neler hissediyorum..
içim nasıl nasıl volkan yeri
hüznüm nasıl başıma bela dolandı..
Seni sildim sanıyordum hayatımdan..
Anladım kı ümitlerimmiş silinenler, gençliğimin en güzel yıllarıymıs..
Sevgin hala içimde kor yaraymış..
Benimkisi ümitsiz bir aşk ' mış...
Bırakırım sandığım sigaramın ucundan düşen iki üflemelik külmüş..
suyumun son yudum'u
yüzümün akıymış...
Benimkisi ümitsiz bir aşkmış işte..
Şimdi anlıyorum..
Seni sildim hayatımdan diyordum..
Anladım ki hayatımdaki herşeyi silmişim bir SEN hariç...
MAVİ
Ben maviye sonsuz bir anlam yükledim, seninle ilgisi yok...
Şimdi sonsuz bir masalım var Masmavi, kendi oyunlarımı bitirip seninkine başladım ve şiirler hep sana yazılmış gibi geliyor artık...
Ben seni çok fazla sevdim, ben bu aşkı çok sevdim ve bunları yaşadım, seninle bir ilgisi yok...
Şimdi gitsen çok fazla şey yıkılacak içimde, mavi lerim bitecek, masal lara olan inancım da.... Şarkılar dinleyip ağlayacağım geceler boyu seni özlerken... Koyu bir yangın olup kalacak içimde, aşkın en büyük acım olacak... Yaşamı sevmekten de VAZGEÇECEĞİM büyük bir ihtimal, insanları sevmekten de...
Ben hep severek yaşamak istiyorum bu hayatı, “gitme” diyorsam da, yalnızca bunlar için... Yoksa, seninle bir ilgisi yok...
Can Çekişmeler
Ruhumda can çekişmeler var! Her bir hücrem parçalıyor beni. Bilmiyorlar benle birlikte kendileri de kaybolacaklar, sırf bana ait oldukları için.
Ne kadar sussam, o kadar üzerime geliyorlar. Dokunsalar ağlayacağım, onlarsa beni...
Dahasını siz düşünün.
Siz hiç, yüreğinizdeki aşk yüzünden, hücrelerinizce parçalandınız mı?
Anların hesabını vermem isteniyor geçmişimden. Geç diyorum artık, artık çok.
Anlamıyorlar...
Aslında böyle anlarda, herşey gün gibi ortadayken yani, tek yapmak istedikleri bana acı ç/ektirmek.
Anlıyorum...
Gözbebeklerime dek, tüm ışıklarını söndürüyorum şehrin, kendimden kaçmak için. En olmadık anda, kendime yakalanıyorum. Hangi düşün eteğine saklansam, aklanır duygularım?
Kimsesizliğim(?)
Üşüyoruz yine...
Az daha dur... Bu soğuk savaşı bir şekilde kazanacağım.
19 Kasım 2008 Çarşamba
Sus/Mantık/Duygu/Cellat
Oturduğum yerden kalkmayışımın üzerinden de çokça zamanlar geçti.
Ömrümün hangi anında takılı kaldığımdan dahi bihaber zamanlardayım.
Suskunluğuma neyin ses olabileceği konusunda da herhangi bir fikrim yok.
Kendine bile yabancılaşmaya başlamış bir kitleyim. "Kitle(!)" Evet, evet, ötesi yok. Ruhumun şimdilerde soluğu kesik.
Mantık...
Şurada bir köşede olacaktı. Zamansız lazım olur diye hep saklarım bir köşede. Bu yüzden belki beni kırdıklarında gözümden yaş akmıyor. Bu yüzden belki duygusuzlaşıyorum yitiklerimde bile.
Konuşmak ist[em]iyorum...
Başımda yedi baharın sarhoşluğunda kelebekler, kanat çırpıyor. Başım dönüyor bu yaşama hevesinden benim.
Bir yerlerde incinmişlik var sanki de, zanlı kim? Buralarda düşleri kanlı birini gördünüz mü?
Kırık'ım.
Bir cellat bana yakınlardan el sallıyor!
Ama...
Dur daha, çok işimiz var[dı].
Dokunma Bana
Kırıldım bir kere
Zor bir araya getirdim parçalarımı
Tahtaların aralarına giren küçük kırıkları
Gözyaşımla ıslattığım parmak uçlarımla topladım
Halının tüylerine dek fırlayan camları ararken
Yüzümün düşlerle dokunmuş desenleriyle bakıştım
Anıların üzerine basmadan kanatmadan kendini
Yarım yansımalarınla yüzleşmeden iri cam parçalarında
Kendini yeniden bir araya getirmek
Yapıştırmak
Benim doğallığımın yerine
O kırıklıktan sonra işte bu yapaylık oturdu
Anla artık
Yapıştırarak kendimi oluşturdum yeniden.
Bu yüzden kaldıramam ikinci bir kırılmayı.
Sen hiç bir şeyi ikinci kez yapıştırmayı denedin mi?
Tutmaz...
İki kıyı tüm girinti ve çıkıntılarıyla tamamlamaz birbirini
Bir daha olursa
Olursa bir daha kırıklık
Daha keskin daha tutulmaz daha tehlikeli olurum.
Tene değen her parçam keser kanatır.
Ki anlasana
Sindiğim kıyılardan köşelerden
Ansızın batarım insanlara.
Ki anlasana
Kırılıp dağıldığımı unuttukları an
Gittikçe büyüyen bir tehlike olurum
Sakın!
Sakın durduğum şu zaman ve yer içinde
Dengemi bozacak kadar ağır dokunma bana
Sakın beni bir daha düşürme !
İçimdeki Çocuğu Kaybettim / Bensizim
Senden önce dönülmeyecek dualara durdu kıblem..Sönmeyecek yıldızlara çevrildi omuzlarım. Şimdilerde içimde yok/um, dağıldı inceden saçlarım. Sonra da içimdeki renklerin / gökkuşaklarının körü oldum ben..Üryan kaldı iki dudak arası lügatim Hani ben sonbahar kızıyım ya , hep gölgelerinin izinden gidendim ya...Şimdi gitmiyorum senden başka yere.Bittin / bitti-m koca bir yanılgımdın içimde..Ellerim sen kadar açık kaldı...Bıraktığın kapılardan hiç geçmedim ben.Dudağımdaki diğer adın koyu bir özlemdi, içimdeki ise hep özlenen..Her gece yüreğini giyinmek benim için ölüp yeniden doğmaktı küllerimden..Gözlerinde küçük bir kız olmaktı. Yeni bir bebek gibi emeklemek ellerinde..Düşmek defalarca, sonra da senin yüreğinle ayaklanmak..Yürümek senin nefesinin izinde..Senin gözlerinden izlemek çıplak denizi her gece..Ölüm yanında her gece yeniden doğmanın hazzıydı seni sevmek..Ama en zoru; her sabah seni üzerimden çıkarıp bana bol gelen içimdeki ben’i kuşanmaktı..Yüzümdeki her şeyi sana yabancılaştırmaktı..Bu bir maske değildi.Bu bir kendini kandırmak değildi..Sadece seni senden uzakta sevmekti.Tıpkı toprağın altında kökleri saklı kalan bir gövde gibi.Ne sana sen kadar yakın.Ne de sana ben kadar uzak…
Yoktun bende.Yusuf oldum kuyulara indim sen diye.Mecnun oldum çöllere bilendim senin yolların diye.Nafile ..Çare/sizim en çok ta sensiz.Şimdi yalınayak gezinmekteyim anıların üzerinde Susmalara yeminli bir morg yalnızlığıma nefesinle hayat ver ey kelimelerin üstadı...Öyle derin kuyulardayım ki, çıkar beni içimden.Al beni cümlelerine..Köklerini duvara dayamış, içindeki çocuğun katili olmaya hazırlanan bir yalnızlık abidesi gövdemden kurtar beni.Kanatlarım kırık olsa da hayat ol sol yanıma..Tüm cephe hatlarım düşse de sen bende kal “ gözleri hayat kadar anlamlı adam “
Tenimde terinden bir ter..
Avuçlarımda saçlarından bir tel.
Gözlerimde özleminin ateşi.
İçimde senden bir sen.
Sende unuttuğum bir ben.
Ben içimdeki çocuğu kaybettim / bensizim..
Biliyorum sensizlikte bir şarkı avutmaz beni..
Ne olur beni kendine kat..
Sen ve biz…
İkimiz..
Sevgimiz..
Düşlerimiz..
Yürüyelim aynı safta,
Yolumuz uzun..
Son durağımız mutluluk..
“Bensizliğime en iyi sen deva olursun koca yürekli adam…
Sığlığıma bir dua bereketiyle düş..
Ben öldüm bendeki bende..
Tutabildiğim tek anlamım sensin…
Seni kaybetmek istemiyorum..
Ne olur gitme..”
Şimdi Gidiyorsun..
dönüp bakma sakın ardına
ben seni dönüp bakasın diye değil
gömüpte unutmayasın diye sevdim
sevdim evet sevdim
bazen seni sen
sende de ben olduğum için sevdim
bazen o gözlerinde kendimi görmeyi sevdim karagözlüm
ben seni öyle sevdim.
şimdi gidiyorsun ya
hani o önceden seviyorum
deyipte şimdilerde zıttını söylüyorsun
ya yüzüme
sevmiyorum diyorsun ya işte
ben bunu değil "sevmiyorum"
derken bile o sesini sevdim ben senin
belki yakınlaşır diye bekledim
sevmek nedir bilmezdim ben
sevmeyi senden öğrendim
hasret nedir bilmezdim
onuda öğrettin canın sağolsun
ağlamak nedir onu hiç bilmezdim
sensiz kalınca öğrendim
şimdi gidiyorsun ya
bil istedim
ilk göz ağrımsın.
beni sabah akşam
bekleyişini özledim
sevgilim
söylesene hadi bekliyorum
şimdi gidiyor musun ?...................
18 Kasım 2008 Salı
GELME
'Tut'uştu Gözlerimdeki Renkler !
Ellerimin ellerine yakıştığı ilk yerdeyim şimdi...Bırakta sen yokken senin tadını çıkarayım...Eski günlerin hatrına bir bakış bırakıyorum hayaline...Onunla yaşıyorum ve ben şimdi kendimi en çok hayaline yakıştırıyorum !
Pencereme bakıyorum önce...Bir ışık bir ışık ki sorma...Sanki gözlerin doğmuş bu sabah güneş yerine yüreğime...Ve tılsımı öyle bir işliyor ki her bir zerreme..Ya gidersen diyorum..Ya gidersen kalbimden?Ya gidersen bigün gittiğin gibi ellerimden bu sefer gidersen herşeyden !
Takvime baktım bugünde...Hiç değişmemiş tarih...Bakıyorum günlerden bizmiş en son...Ve bir resim ilişmiş aynamın kenarına...Ne güzelde gülmüşsün...Sanki bende gözlerinin içine gömülmüşüm...Sevgilim beni gözlerine mi gömdün?
Şimdi sil gözyaşlarımı...
Hayalin bile olsa sabahlamak istiyorum bu gece omzunda...
Takvime hiç bakma...
Sen tüm gerçeklerle dönene kadar,Değişmeyecek tarih dudaklarımda...
Kafam Bi Milyon..
uykum gitmiş kendini 7.kattan aşağı bırakmış,
hal hatır soracak hayalin de yok yanımda.
4 duvar arasında yosun tutuyor şimdi gözlerim.
Şöyle demli bir sigara yaksam uyandırsam içimdeki şehri,
sonra seni bulayım derken o en bildik sokakta kaybolsam ,
dünyanın da çivisi çıkmış,ağzımı bıçak açmaz .
ulan karnımda açıktı iyimi ,
ama sen yok musun ;sen yoksun dimi?
ulan ne zaman yoksun desem nah şuramda bir yalnızlık beliriyor.
********* diyorum kendi kendime sonra…
Sonram ana haber bültenlerinde
ekranı kaplayan ayıların diline dolanmış az porsiyon hesabıyla...
Neyse yokluğundan bahsediyordum;illet bir şey ,
ama bir tek iyi yanı şu; rakının yanında yakışıklı duruyor be..
Neyse gecenin körü olmuş gideyim de uykumu toplayayım hastane köşelerinden…
Birde ne var biliyor musun ?
ulan özledim seni keşke gelseydin
ve ben keşke İbrahim(tenekeci) abimin dediği gibi biraz ölmeseydim...
Hüseyin Avni ÇAKMAK
Gelecek Misin?
Mutluluk onun adının, Onlu anların yanına yakıştırılmıştır çünkü. Ondan öteye giden tüm yolların yolsuzdur bir bakıma. Sesler susuşa yaraşır sadece, kahkahalar feryatlara.
Layığı gözyaşıdır belki tebessümlerin, lakin and içmiştir gözüne sevinçten öte yaş koymayacağınna. Ağlasa bir türdür, gülse bir tür.
Yaşamın tüm anlamları bir tek onda bir olmuştur. Yaşamın ta kendisi derler ya hani, adı o olmuştur.
Senaryosunu yazma şansı eline verilseydi yaşamın, kesinlikle farklı şeyler yazardı ya hani, yok böyle birşey... An; gelir, yaşanır, yıpratır ya da taçlandırır, sonunda yaşlandırır. "Yaşlanmayı" onla yaşlanmak olarak dilersin taa içten. Demeye, dillendirmeye de çekinirsin bunu.
"An" gelir, gidişlere gebe olur varlığı yaşamın ta kendisi bildiğinin. Yutkunmaya çalışırsın boğazın düğüm düğüm, adına dersin ölüm... Susarsın. Ağlasan bir türdür, zaten gülemezsin.
En çok bilmedikleri korkutur ya insanı, dolar etrafın karabasanlarla. Senin ilacın belli aslında. Bir sorudur... Cevaptan belki yoksun, belki doludur... Lakin yokluğu düşünmek, yaralara yoldur. Sızıları duyulmaya başlar kanamaların, iflah olmaz dereler yaralar için. Ama sen bilirsin geçer... Ama gidişin dönüşü olursa.
Sormaya çekinirsin gidişe giderken, bu çekingenlik sırf bilmediğinden:
"Gelirsen geçer,
Gelecek misin?"
Yaşarsın, görürsün... Görene kadarsa, kanadı kırık kalır mutlulukla başlayan cümlelerin.
Aşıksındır... Bellidir... "Aşık, yaşamın ta kendisidir." sanırsın. Dedim ya az önce de;
Yaşarsın, görürsün...
17 Kasım 2008 Pazartesi
Aşk Layık Olanda Kalmalı..
Benim hayallerim senin unuttuklarındı. Benim heveslendiklerim senin bıktıklarındı. Hiç önemli olamadılar senin için. Aynı benim gibi. Bildim bunları hep. Bilmemezlikten geldim.
Bilmemezlikten gelmek daha kolaydı. Daha acısızdı.
Ne yaşadığımın değil ne yaşattığımın önemli olduğunu bilmedim onun için. Beklediklerimin asla gelmeyeceğini bilmedim. Senin için hiçbir zaman önemli biri olmayacağımı bilmedim. Bilmemek daha kolaydı.
Seni severken öğrenmemek daha az canımı yakardı.
Öğrenmedim.
Öğrenmeyecektim.
Öğrettin.
Meğer ne boş heveslere kapılmışım
Sen neymişsin ben kendimi ne sanmışım
Ben deli gibi seni severken, sana adarken yüreğimin her zerresini, aldığım her nefesi senin için alırken ve sen bunları görmezden gelirken bunları bilmek sonum olacaktı. Sen beni görmezden gelirken ben bildiklerimi unutmaya çalıştım.
Ben unuttukça sen hatırlattın.
Sen hatırlattıkça bende azaldın.
Gözlerim açık gider sana doğru söylemezsem
Ben seni artık hiç sevmiyorum
Sen beni aşka layık görmedin senin kadar
Ben artık aşkı senden çok seviyorum
Sana duyduğum sevginin hiç bitmeyeceğini zannediyordun belki. Belki sen olmazsan yaşayamayacağımı sanıyordun. Belki ben de öyle sanıyordum ama, geçti.
Unuttum seni sevmeyi.
Sana göre aşk laftan ibaret
Bana göre hayatın anlamı
Sen bu yolda böyle devam et
Aşk layık olanda kalmalı..
Canım Yanmamalı
Nefes alamıyorum..
Bir dolu cümle kurmak istiyorum.
Canını yaksın istiyorum sözlerim.
Sırtımda kanlı bıçağının acısı..
Kalbim ellerimde
Sıkıyorum parçalarcasına
Yok ol istiyorum,
Yanarak hücre hücre..
Ateşe vermek istiyorum sevdanı
Öyle zorki bu acıyla yaşamak!
odam da dar gelir oldu..
Yatağım diken!
Canımı yakıyor..
Ben yanıyorum ya sende yan istiyorum.
Ve kalbimi avuçladıkça
Canım daha çok acıyor.
Sana acı vereyim diyorum ya
Avcıttıkça canını
bin kat acıyla geri dönüyor..
Nefretim diyorum ya
Nefrette sevdadan..
Sevdan olmamalı,
Koskoca bir hiç olmalısın ki bende
Canını yakarken Canım yanmamalı..
Ben Sadece Susuyorum Sana...
Seni...
Aramandan korkarak
Ya aramazsa diye içimdeki beni tüketerek..
Birkaç saat önce, yanımdayken hani
Dün en güzel kokulu çiçeklerle belirmişken kapımda hani
Bana benden yakınken hani..
Ya şimdi?
Konuşsana yar..
Susuyorsun...
Bitmişsin, bitirmişsin.
Nasıl?
Ama dün..
Dün çok mu uzak dedin?!
Ama nasıl..
Beni boşver ama
Ya sonbahar?
Aşkın seneler önce küçücük yüreklerimize düştüğü o mevsim?
Ona ne olacak
Nasıl öksüz bırakırız onu?!
Ya doğumgünün?
Yarın hani..
Bir yaş büyüyecekti hani ya sevgim.
Hani “iyi ki doğdun sevgilim”?!
Arama diyorsun.
Doğumgünümde de arama, umursama
Ama ben seni umursamadan...
Nasıl...
Boğazımda düğümleniyor sözcükler
Nefes alamıyorum
Nefesim senken nefes alayım diye nasıl atarsın beni sensizliğin eline?!
Konuşsana..
Ya da..
Boşver, konuşma..
Susuyorum ben.
Ağıdım sevdama; içimde büyüttüğüm, beklediğim
Umuduma, İnancıma..
Sanaysa...
Hoşça kal demek gelmiyor içimden.
Ben şimdi sadece susuyorum sana...
16 Kasım 2008 Pazar
"Aşk" De Yeter Ki..
"Aşk" de yeter ki, dayanır gönlüm..
Ağlarım gecelerin sensiz sabaha dönüşüne ama yılmam yıkılmam..
Gökler ağlasın bırak aldırmam..
Ben küçük bir yağmur damlası olabilirim ve belkide çok zordur o göklere kafa tutmak ama tutarım!
O yağmur damlası senin için her gün dayanacak, kurumayacak çöl sıcaklarında bile..
Sen yeter ki "Aşk" de ben yaşatırım o yağmur damlasını.
Susabilirsin kendi kıyılarında, ben anlarım sezerim..
Bilsemde susarım, suskunluğuna misafir olmak isterim.
Sen'li olsun yaşadıklarım..
Bir yudum su olup değmek isterdim dudaklarına ve kıskanmayı unutmak isterdim bir damla suyu.
Sorgulamaktan vazgeçmek isterdim
Neden binlerce insan seni farketmeden hergün yanından geçiyor, kim bilir tanımadığın kaç kişi sana bilmeden dokunuyor, ben neleri vermezdim o tek dokunuş için..Bunu kimse bilmiyor!
"Aşk" de bana anlat deme.. anlatamam..
Susarım ölürcesine haykırmak isterken delicesine
Korkarım eksik anlatırım sana duyduğumu
Incinirsin, hafife alırsın bendeki Sen'i.
Ben sende ne kadar varım bilemem ama yaşıyorum derinlerinde
Icinin yanmaları buralara sıçrıyor ve yanıyorum seninle
Söndürmek isterken alevleri dahada büyük oluyor yangınlar
Bana "Aşk" de yeter ki, Gücüm yetmez deme.. Yetiyor
Kül olmadıysak seneler sonrası hangi alev bizi yok edebilir hiç düşündünmü? Kimin gücü yetebilirdi sen Yakmadıkca Bizi?
Biliyordun, hiç bir zaman vazgeçemediğin gibi şimdi de geçemeyecektin.
"Aşk" dedik.. "Aşk'ı" seçtik..
Belkide bu yüzden hiç kaybetmedik.......
Bir Ben Daha ÖLDÜ İçimde..
Bir Ben daha
ÖLDÜ içimde
SEN
Yaşayabilsin diye
Kurşuna dizdim
Tüm yalanları
Eğilip dudağından
ÖPTÜM sessizce
Yüreğime gömdüm
Bende Kalanları
Biraz daha
Eksildin hayatımdan
Gülen gözlerimin yerini
GÖZYAŞI aldı
Hüzün biçtin
Madasa bıraktıgın akşamlarda
Hasat mevsiminde AŞK
Sonraya kaldı
Biliyorum
"Birşeyim yok iyiyim"
Desende
Bu günlerde
2 Soru 1 Cevap
Etmiyor sende
Benimde
Aklım başımda
Değil
Bir nefes çekmeden bitiyor
SİGARAM
Çayım bardakta soğuyor
Maviye ıslanmak iyide
Şu sırılsıklam özgürlük
Esaretime dokunuyor
Ay ışıgı
Vururken denize
Hüzünbaz
YAKAMOZLAR
Çarpıyor yüzüme..
"İyi Yürekli Köstebek"
Sığınmıştık oraya çaresizce!
Öğretilenler vardı çünkü, yaşadıkça -etle tırnak- benzetmesine yoldaş olan..
YAŞananLAR!
Böyle geçti vadesi belirsiz zaman..
Mabedimde saklı bakire gerçekler,
Yüreğimde huzur,
Gözlerimde mutlu olmanın ışığı ....
Sonra;
Gerçekten geç-ti zaman!
Ardı zifiri karanlık..
Taşlarla sopalarla saldırdılar gecenin en koyusunda, gerçeklerin aslında sadece -suya yazılanlar- olduğunu tokat gibi yüzüme çarpan yüklemler!
En önce güven yaralandı....
O kadar çok kan kaybetti ki, geri çekildik!
Saklanıp da yine en derinliklerine yüreğin, dinsin diye kırmızı bekledik..
Sardık sandık acıyan yerleri!
İyileştiler sandık kanayan kelimeleri!
Öyle emindiki gerçeklerim gerçek olduklarından,
Çıktık yola yeniden.....
Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik işte ..
Nefes alalım diye durduğumuz o yerde, gerçek ateşler yaktık yüreğimi ısıtırız yeniden sanıp da !
-Ahh kendimizi nasılda kandırdık!- diye düşerken düşünceme kelimeler, yavaş ama emin adımlarla yaklaşan -yalanların- sesini duydum..
Durdum...
Dinledim...
Çok yol katetmiştik oysa ki,
Kırılan ve düşen yere bütün hayal kırıklarını toplamıştık oysa ki ...
Bir köstebek olmalıydı aramızda!
Yanımdayken, ışıkken hani yoluma beni yok sayan, hiç eden, tüketen!
Güven kanıyordu hala derinden..
Aşk desen her tarafı yara bere..
Sevgi yoğun bakımda..
Çatışmaların en çelişkilisini yaşayan -saygı- ise hafif sıyrıklarla atlatmış durumda!
Bir bu eksikti diye tanımlananı,
Belki de son umut mumuna üfleyip de söndürecek olanı,
Her saklandığımda beni ele vereni,
Çok ayıp naralarına inat parmağıyla yerimi gösterip de beni deşifre edeni,
Bulmalıydı bir an önce!
Gözlerim üzerlerinde ararken bir açıklarını,
-Saygı-nın sesi yükseldi arşa karşı! :
" Arama " dedi daha fazla , "düşünme, yargılama
Senin olanları sen yok ettin bir bir ellerinle!
Sevgiyi sakladığın sol yanın ilk acıdığında, sızladığında hani için için,
Kurtarmalıydın kendini ellerinden aslında bir hiçin !
Ara verdin, korktun, kaçtın, nefes aldın, çabaladın, ağladın, sızladın, koştun, yine sarıldın, yine kanadın, son dedin, geçti dedin, bir daha yok dedin, inanmam dedin, kanmam sandın, yanılmam bildin, kızdın, küstün, nefret ettin, yeniden sevdin, derinden bağlandın......
Üzmem dedi, geçti dedi, sardı, sarıldı, tuttu, çekti, giderken tam sen peşinden geldi, gitme dedi, gitmem dedi, hep dedi, ömürlük dedi, sevdi bazen, bazen öfkeden delirdi, yanındayım dedi, aslında gözleri artık uzaktı......
Uzaklardaki gözlerinin içine bakarken sen,
İçine içine akıyordu yaşlar gözlerinden!
İçten içe ağlamak hani, en dibine vurmak acının..."
Sustum!
Ağladım!
Anladım!
Her köşe başında ensemde hissettiğim,
Yeniden atmak üzereyken bir adım -beni sırtımdan bıçakladığını- sandığım,
-Saygım-dı!!
Önce kendime, sonra hayata, sonra karşımdakine, sonra yanımdakine, sonra sokaktaki o gence, sonra güneşe ve hatta aya, günlere, aylara, yıllara, hayata olan saygım!!!
Sustum!
Ağladım!
Anladım!
Diz çöktüm önünde,
Daha da kısa kaldı boyum, yerin dibiyken aslında varlığım...
Kızdı...
"Kalk dedi!
Sil hemen gözlerindeki yaşları...
Ben seninleyim hep olduğu gibi yine!
Ama ne olur bir daha kırma beni, incitme....
Bana değil bir tek yaptıklarını unutma!
Güven, aşk, sevgi.....
Hadi dediğim her an yine gelecekler benimle!
Çünkü gelecek bizim tekelimizde..."
Tuttu ellerimden,
Kaldırdı beni -gözlerimin kör ve duygularımın esir olduğu- o yerden !
Sarıldık...
Duysun işte kim varsa,
Bilsin,anlasın! :
Barıştım ben kendimle ....
Bundan sonra da herşey benim tekelimde !!!
Ve siz ;;;
Kötü günler
Kötü insanlar
Kötü düşünceler ...
Hepinize de
Teker
Teker
Elveda !
15 Kasım 2008 Cumartesi
-Bir Sır-
Çocuksun, yalnızca aşk açık sende
Ne sen kalıyorsun ne o, aşktan başka
Biri yok, gel, aşk istediği için varsın
Ne onu kurtarıyorsun ne kendini, aşktan başka
Biri yok, git, aşk istediği için yoksun !
Ayrılıktan değil, taşıdığı saflıktan konuşursun;
Ayrılık sana dönmektir, yeniden bana
Ruhumuz öpüşür ya, başkasındayken ağzımız
Gövde gözaltındadır, oysa ruhumuz sereserpe..
Seni senden beni benden bağışlar birbirimize !
-Bir sır-
Çocuksun, aşkla açıyorsun kullandığın herşeyi ..
Burda değilsin, çoktun çekilmişsin ve seninle..
Gitmiş senin olan, her zamankinden çoksun bu evde,
Çünkü aşk hepimizden çalışkandır, ben duruyorum
Vefa aşk listesindeki ceza nöbetine !
Bu karanlıkta daha iyi görüyorum seni,
Aynı tünelden geçiyorsun gelişte ve gidişte..
Kavuşmaya, ayrılığa aynı yolu kullanıyorsun,
Beni büyüten aşktan söz ediyorum, yolculuğa övgü
Zaman yok ki aşktan başka, uykusuzluğa övgü.....
-Bir sır-
Çocuksun, baştan çıkarır gibi açığa çıkardın beni,
Ayrılık mı; beni aşka terkettiğin için seviyorum seni!
Seni Seviyorum...
Dilimden dökülenlerin,kaleme anlattıkları yetersiz..
En yalın en duru haliyle anlatacağım sana bu sevgiyi..
Seni seviyorum..
Kalbim atıyor ya senin yanında,
Hani ne yapacağımı bilemiyorum..
Tatlı tatlı gülüyorsun o halime hani..
Gözlerin anlatıyor ya bazı şeyleri..
Sen söylemedende okuyorum ya gözlerinden beni sevdiğini..
Ellerim terliyor ya tuttuğum zaman ellerini..
Yüreğim bana baktığında atıyor ya..
Hani hissediyorum ya beni öptüğünde ne kadar çok sevdiğini..
Hani gökyüzüne hep aynı anda bakıyoruz ya..
Aynı şeylere gülüyoruz ya hani..
Aynı şarkıyı dinliyor oluyoruz ya birbirimizin yüreklerinde..
Ben seni değil..
Sen beni değil..
Hani biz oldugumuzda seviyoruz ya birbirimizi..
Ayrılığa dayanamıyoruz ya hani..
Aynı anda sarılıyoruz ya kağıt kaleme..
İnanamıyoruz ya bittiğine..
Ağlıyoruz ya mutluluğumuzdan dokunup birbirimize..
Bakışarak bile sevebiliyoruz ya uzaktan uzağa..
Özlüyoruz ya deli gibi birbirimizi..
Gözlerimden başka ne anlatabilir ki sana olan sevgimi..
14 Kasım 2008 Cuma
Noktalar Acıttı Kalbini Biliyorum..
Gerçeklerde aramıyorum artık seni, gerçek olmadığına inandırdım kendimi.
Kırgınım yalnızca hatta adı aşk ile başlayan cümleler kulağımı tırmalayan rahatsız edici birer ses artık.
Mülteci bir kaçaklığım vardı eskiden, şimdi terkedilmiş evler gibi duvarlarımda asılı eskimişliğim. Garipti aslında, sen dudağımdan apar topar dökülen sözlere virgül koymaya çalışırken, ben ettiğin cümleleri noktalıyordum.
Cümlelerin sonuna nokta koymak hep bana düşse de,noktaları hiç sevmiyordum.
Noktalar acıttı kalbini , biliyorum.
Şu üç harfi biraraya getirip gelişi güzel zikretmeyi de sevmiyorum ama,
a-ş-k biraz sabır, en çokta cesur olmaktı...
Şimdi oturduğum şehrin gözlerine yağmur doluyor, elimde bir fincan kahve, ağaçları seyrediyorum. Bir fincan kahvenin kaç yıl hatırı kaldığını sayıyorum kendimce ve halen merak ediyorum yazdıklarını.
Sanırım denge üzerine kuruluydu dünya ve dengeler altüst olduğunda gökyüzünün kalbinde bile kocaman bir delik açılabiliyordu.
Acılarımız mı bizi eğiten, dengesizliklerimiz mi bizi acıtan, yoksa tecrübelerimiz mi ayağımızı yere kenetleyen?
Binlerce soru sormak geliyor içimden, binlerce sorunun altında bırakmak istiyorum zihinleri.
Elimdeki kahve bitmiyor bir türlü, içindeki zararlı maddelere inat yudum yudum damıtıyorum içime, varsın benimde kendine zarar verenler arasında bir kıyamlık yerim olsun.
Ne çıkar?
Kalbim ahşap evlerin tahta arasından sızan damlaları gibi usul usul yürüyor gözlerime, kalbimi yanaklarımın coğrafyasına gömüyorum.
Hani bazı hikayelerin sonunu kimse bilmez herkes kendine göre bir son uydurur ya, işte öyle bir şeydir a-ş-k...
Kimisi için cümle sonuna konulan, öldürmeyen ama sol yanını felç bırakan bir nokta kimisi içinse yeni bir cümleye başlamak için verilen müsaade...
Bir hikaye de noktalama işaretini doğru yerde kullanmak mühimdir aslında, cümlenin en olmadık yerinde el yordamıyla kondurulan bir nokta,
ne yeni bir satır başının müjdecisi ne de anlamlı bir öykünün yardımcısıdır.
Aslında çokta zor değildir bir hikayeyi nerede bitirdiğine bakmadan bitirebilmek ,ama eğer noktaları doğru yerde kullanmadıysanız,
hikayeyi her okuduğunuzda bir urgana atılmış gemici düğümü gibi çarpar dilinize...
Kanar diliniz, kanar kalbiniz...
Çok mutlu bitmese de, doğru yerlerde kullanılmış noktaları, ister iki satırlık isterse sayfalar dolusu bir sonu olmalı hikayelerin.
Ama mutlaka bir sonu olmalı.
İki nokta üst üste :